İZAHA DAVET VE GİB AÇIKLAMASI
Dr. A. Bumin
Doğrusöz
Dünya
Gazetesi 18.8.2020
Bir önceki yazımda, Vergi Usul Kanununun
“izaha davet” başlıklı 370. maddesinin uygulamasına ilişkin idari anlayışı
yansıtan 519 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği hakkında eleştirel bir yazı
yazmıştım. Bu yazıma ilişkin olarak GİB’den bir bilgi notu geldi. Ancak bilgi
notu, köşemin sınırları itibariyle biraz uzun olduğundan ana hatlarıyla özetleyerek
aktaracağım. Bilgi notunda üç önemli noktaya değinilmiş.
Değinilen birinci nokta, sahte veya
yanıltıcı belge (SMİYB) kullananlarla ilgili olarak uzlaşma yolunun
kapatılmasını eleştirmiştim. İdari açıklamada, “213 sayılı Kanunun ek 1.
maddesinin birinci fıkrasında 7194 sayılı Kanun ile değişiklik yapılarak, ek 1
inci maddenin birinci fıkrasındaki parantez içi hükümde yer alan “kesilen ceza hariç” ibaresinin “kesilen ceza ve 370. maddenin (b) fıkrası
kapsamında kendilerine ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilen mükelleflere
mezkur maddeye göre kesilen ceza hariç” şeklinde değiştirilmesi sebebiyle
anılan Genel Tebliğ’de SYB kullananlara bu müessese uyarınca indirimli ceza
uygulanması halinde uzlaşmaya müracaat hakkının olmadığının belirtildiği ifade
edilmiştir. Doğru haklılar. Kanun bu yolu kapatmış.
Ancak buradaki düşüncem, idari anlayış
Kanuna uygun olsa bile, Kanunun kendi içinde çelişik olduğu yönündedir. Zira
Kanun burada, indirimli olarak kesilmiş olsa bile bir kat olarak kesilmiş
cezayı –aşağıda değineceğim, idari anlayışta bu yöndeymiş- indirime esas alması
dolayısıyla, uzlaşma yolunu açık tutsa idi daha tutarlı olurdu. Çünkü Kanunda
uzlaşma konusunda yer alan ilke, hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren filler
dolayısıyla kesilen üç kat para cezasına karşı uzlaşma yolunun kapatılmasıdır.
Zaten bu yüzden, bu fillere inceleme elemanlarınca bir kat önerilen ve buna
göre kesilen cezalara karşı uzlaşma yolu açıktır.
İkinci
olarak yazımda Genel Tebliğ’de, yüzde yirmi olarak kesilecek cezanın, bir kat
vergi ziyaı üzerinden mi, yoksa üç kat ceza üzerinden mi kesileceğinin belirsiz
bırakıldığına işaret etmiştim. İdari
açıklamada ise “indirimli olarak
kesilecek cezanın hesaplanmasında hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Kanun açık
bir şekilde indirimli cezanın ziyaa
uğratılan vergi üzerinden hesaplanacağını belirtmiştir. Ziyaa uğratılan
vergi tutarı dikkate alınacak ve bu tutarın %20’si üzerinden ceza kesilerek
ihbarname düzenlenecektir.” denilmiştir. Aslında bu belirsizlik Kanunda da
vardır, zira üç kat ceza da neticede ziyaa uğratılan vergi üzerinden
hesaplanmaktadır. Ancak idari açıklamada ziyaa uğratılan vergi tutarının %
20’si oranında ceza kesileceği yazılmakla, konu açıklığa kavuşmuştur. Bu
açıdan, bir başka deyişle konunun açıklığa kavuşması bakımından gönderilen
idari açıklama, önemlidir.
Üçüncü
olarak, SMİYB belge kullandığı konusunda emare bulunduğuna ilişkin ön tespit
yapılanlara gönderilen yazı ile doğrudan beyanlarını vermeleri veya
düzeltmelerinin istenecek olmasını eleştirmiş ve bu mükelleflere de savunma
hakkının tanınmasının gereğinden söz etmiştim. İdari açıklamada kısaca yasa
maddesi ve yasa maddesi ve Genel Tebliğ açıklaması aktarıldıktan sonra, bu şekildeki
mükelleflerin ön tespit sonucu beyanda bulunmaları zorunluluğunun bulunmadığı,
eğer kullandıkları belgelerin sahte veya yanıltıcı olmadığı inancındalar ve bu
konuda delilerinin kuvvetli ve yeterli olduğu kanaatindeyseler, ön tespit
sonuçlarına katılmıyorlarsa incelemeyi tercih edebilecekleri, açıklama ve
delillerinin inceleme sırasında vergi müfettişlerince titizlikle
değerlendirileceği belirtilmektedir.
İdari
açıklama, bu yönü itibariyle doğrudur. Katılıyorum, Kanun bu şekildedir. SMYİB
kullandıklarına ilişkin haklarında emare bulunanlara ön tespit üzerine
gönderilecek yazı ile savunmalarının alınması yöntemi Kanunda yoktur.
Oysa
benim ifade etmek istediği husus farklıdır (Köşemin sınırları dolayısıyla iyi
ifade edememiş olabilirim). Ben konuya mükellef hakları ve kutsal savunma hakkı
açısından yaklaşıyorum. Kanunda olmasa dahi, Anayasa’nın da üzerinde olan
hukukun temel ilkelerine dayanan savunma hakkı, idari yorumla getirilemez
miydi? Elbette getirilebilirdi. Bu konuda da mükellefleri beyanda bulunmaya
davetten önce izah/savunmasının alınması yöntemi ihdas edilseydi, birileri dava
açacak olsa yargı bunu iptal mı ederdi. Sanırım etmezdi, çünkü mükellefin
savunması alınıyor diye verilecek bir iptal kararı hukuka aykırı olurdu. Bu
şekildeki bir yorum veya düzenleme ile hiç olmazsa delilleri emareleri etkisiz
kılacak derecede güçlü olan mükelleflerin haksız eleştiri ve incelemeye sevki
önlenirdi, hem de vergi inceleme elemanlarının yükü az da olsa hafiflerdi. Öte
yandan Ön Tespit ve İzah Değerlendirme Komisyonlarının yapısına baktığımızda
nitelikli / tecrübeli bürokrat veya denetim elemanlarından oluştuğu ve heyet
olarak çalışacağı görülmektedir. Bu şekildeki komisyonların izah veya savunmayı
değerlendirmesi, her halde inceleme süreçlerine göre daha iyi sonuç verirdi,
diye düşünüyorum.
Şunu
da belirteyim, benim amacım idareyi eleştirmek veya vergiye uyumu bozmak
değildir. Meslekte 41. yılında olan bir akademisyen hukukçu ve uygulamacı
olarak tüm çabam, hukuka uygun, adil, etkin bir vergi sistemi ve hukukunun
oluşmasını sağlamaya katkı sunmaktır.
İdare
onlarca düzenleyici işlem yapmaktadır, on binlerce bireysel işlem yapmaktadır.
Yargıdan on binlerle ifade edilecek sayıda kararlar çıkmaktadır. Ben de yılda
yüzün üzerinde yazı yazıyorum. Bunların hepsi doğru mudur? Hepsine katılıyor
muyuz? Elbetteki hayır. Ancak doğruyu, konuşarak - tartışarak bulacağız. Bu
nedenle idari açıklama gönderenlere teşekkür ediyorum.