VERGI KABAHATLERINDE TEKERRÜR
SORUNLARI
Tekerrür,
bir suçtan dolayi cezanin kesinlesmesinden sonra, tekrar suç isleyenlere, ilk
suçun yaptiriminin suçu önleyicilik islevinin yetersiz kaldigi görüsü ile
verilecek cezanin artirilmasi seklinde tanimlanabilir. Tekerrür müessesesi
özünde, suç failinin suç isleme egiliminin önlenmesinde ve failin suç
islemekten alikonulmasinda verilen önceki cezanin yetersiz kaldigi, sonraki
cezanin bu maksatlari da gerçeklestirebilmesi için artirilmasi gerektigi
düsüncesine dayanmaktadir.
Vergi
suçu (VUK md.359) açisindan belirleyici olan Türk Ceza Kanunudur. Ceza Kanunu
58. maddesinde, tekerrür kosullarini belirlemis, ancak ceza artirimi
öngörmemis, buna karsilik cezanin “mükerrirlere özgü infaz rejimi’ne göre infaz
edilecegi belirlemesini yapmistir.
Vergi kabahatlerinde tekerrür ise
Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) 339. maddesinde, su sekilde düzenlenmistir:
"Vergi
ziyaina sebebiyet vermekten veya usulsüzlükten dolayi ceza kesilen ve cezasi
kesinlesenlere, cezanin kesinlestigi tarihi takip eden yilin basindan baslamak
üzere vergi ziyainda bes usulsüzlükte iki yil içinde tekrar ceza kesilmesi
durumunda vergi ziyai cezasi yüzde elli, usulsüzlük cezasi yüzde yirmibes
artirilmak suretiyle uygulanir."
Aktardigimiz
maddeye göre, sonraki fiillerin cezasinin tekerrür hükümleri uyarinca artirilabilmesi
için, önceki fiil için kesilen cezanin hem ayni türden olmasi hem de kesinlesmis
bulunmasi gerekmektedir.
Buradaki
ilk anlamsizlik kesinlesme ile izleyen yil basi arasinda kesilen cezaya
tekerrür hükümlerinin uygulanmamasidir. Yillar önce Vergi Konseyinin bir
çalismasi dolayisiyla Gelir Idaresine sordugumda, “tekerrür hükümleri kabul
edildiginde idarenin yapisinin gün be gün cezalarin kesinlesmesini izlemesinin
olanaksizligi” cevabini almistik. Ancak günümüzün teknolojik gelismeleri ve
idarenin bu gelismeleri faaliyetlerinde son derece basarili sekilde kullaniyor
olmasi dolayisiyla, bu gerekçe artik geçerliligini yitirmistir. VEDOP’a
eklenecek basit bir uygulama ile bu sorun rahatlikla asilabilir ve bu
anlamsizlik ortadan kaldirilabilir.
Burada
bir baska sorunla da karsi karsiyayiz. Tekerrür uygulamasi için, Kanundaki kosullara
uymak yeterli midir, yoksa uygulamada cezalarin dönemlerine de dikkate etmek
gerekir mi? Örnegin bir vergi dairesi,
bir mükellefe 2007 yilinda sözlesmeden dogan damga vergisi dolayisiyla vergi
ziyai cezasi kesmis, mükellefte cezanin tutarini dava konusu etmeye deger
görmeyerek ve indirim hükümlerinden yararlanarak vergi ve cezayi ödemistir.
Daha sonra 2008 yilinda bu mükellefin 2004 ve 2005 yili hesaplari incelenmesi
sonucunda hakkinda cezali vergi tarhiyati yapilmis, ancak cezalar daha önce
kesinlesmis vergi ziyai cezasinin bulundugu gerekçesi ile tekerrür hükmü
uyarinca yüzde 50 oraninda artirilarak kesilmistir.
Burada
tekerrür uygulamasi ilk bakis itibariyle ve seklen dogru gibi gözükmekteyse de
hem tekerrür müessesesinin ihdas amacina hem de mantigina aykiridir. Çünkü bu
uygulamada 2007 yilinda islenen bir fiile kesilen cezan, 2004 yilinda islenen
bir fiile kesilen ceza için artirim sebebi olmustur. Oysa ki, tekerrür
düzenlemesi, kabahat failinin vergi ziyaina yol açma egiliminin önlenmesinde ve
failin vergi ziyaina yol açmaktan alikonulmasinda verilmis ve kesinlesmis
önceki cezanin yetersiz kaldigi, bu nedenle sonraki cezanin bu maksatlari da
gerçeklestirebilmesi için artirilmasi gerektigi düsüncesine dayanmaktadir. Oysa
aktardigim olayda 2007 yilinda kesinlesmis bir cezadan, 2004 ve 2005 yilinda
islenen filler için böyle bir islev yüklenmesi mümkün degildir. Zaten bu
sekilde kesilmis anlamsiz cezalar, yargidan dönmektedir.
Bu
nedenle Kanundaki düzenlemeyi, "Vergi ziyaina sebebiyet vermekten dolayi
ceza kesilen ve cezasi kesinlesenlere, cezanin kesinlestigi tarihten itibaren
belli süreler içinde islenecek filler dolayisiyla tekrar ceza kesilmesi
durumunda cezanin artirilacagi seklinde anlamak ve uygulamak” gerekmektedir.
Burada
bir sorunu da biz kendiligimizden ortaya atalim. Bu ikinci cezanin bir yolla
kesinlesmesinden sonra mükellef tarafindan ödenmezse ve o sirketin hesaplarini
tasdik eden Yeminli Mali Müsavirin (YMM) sorumluluguna gidilirse, YMM tekerrürlü
cezadan mi, yoksa tekerrürsüz cezadan mi müteselsilen sorumlu olacaktir.
Bu
konuyu çesitli vergi dairelerinin müdürlerine sorduk. Bir kismi cezalarin
sahsiligi ilkesine göre, tekerrür dolayisiyla artirilan kisimdan YMM'nin
sorumlu olmayacagi görüsünü, bir kismi da müteselsil sorumluluk müessesesinin
özü geregi YMM'nin mükellefe kesilen toplam ceza tutari müteselsilen sorumlu
oldugunu, bu nedenle tekerrür dolayisiyla artirilan kismin YMM'den de
aranacagini savundular. Demekki burada da uygulamada bir görüs birligi yok. Bana
göre YMM’nin cezanin tekerrür artirimi kismindan müteselsilen sorumlu olmamasi
gerekir.
Tekerrürün
sorunlari bu kadar zannetmeyin. Devami persembeye.
Xxxxxxxxxxxxxxxx xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
VERGI
KABAHATLERINDE TEKERRÜR SORUNLARI – 2
Dünya Gazetesi / 27.2.2018
Geçen yazimizda Vergi Usul Kanununun vergi
kabahatlerinde tekerrür artirimini düzenleyen 339. maddesinde isleyisinde
yasanan bazi sorunlara deginmistim. Diger bazi sorunlari da bu yazimda ele
alacagim.
Burada karsimiza çikan bir sorun da, önceki
cezanin uzlasma komisyonunda sifirlanmasina karsilik ikinci cezanin tekerrür
dolayisiyla artirilmasidir. Uygulamada karsimiza çikan bu sorun dogal olarak
uzlasma komisyonlarinin sifira kadar indirme yetkisinin af niteliginde mi
oldugu, yoksa “sifir”inda bir deger olarak kesinlesmis cezayi mi ifade ettigi
tartismasini ortaya çikarmaktadir. Ayni sorun son yillarda vergi barisi gibi
adlarla kabul edilen ve özel af niteligindeki af kanunlari için de geçerlidir.
Burada da fiil affedilmekte, sadece ceza kaldirilmaktadir. Bu açidan
bakildiginda vergi idaresinin, önceki cezanin af kanunu veya uzlasma sonucu
sifirlandigi durumlarda, sonraki cezaya diger kosullarinda varligi halinde
tekerrür artirimi uygulamasi dogru ve yerinde gözükmektedir.
Ancak burada, tekerrür açisindan fiil degil,
kesinlesmis ceza önem tasidigindan, “sifir TL” kesinlesmis cezanin ne kadar
ceza oldugunun veya af kanunu ile kaldirilmis bir cezanin ne kadar egitici veya
caydirici oldugunun da bu tartismada dikkate alinmasi gereken hususlar oldugu
unutulmamalidir. Kaldi ki bu konuda “Uyumlu Mükelleflere Vergi Indirimi” baslikli
Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 121. maddesinde yer alan düzenlemede ve bu
konudaki 301 sayili Genel Teblig’de “vergi ve cezanin uzlasma ila kaldirilmis
olmasi” indirimden yararlanmaya engel olusturmamaktadir. Cezasi uzlasma yoluyla
sifirlanan mükellefi uyumlu kabul ettikten sonra, mükellefin önceki ceza ile
akillanmadigini kabul etmek, bence çelisik bir düsünce veya uygulamadir. Kanun
tasarilarinin hazirlanmasinda olmasi gereken özenin yoklugunu ifade eden bu çeliski
mali idarenin tekerrürdeki görüs ve uygulamasini degistirmesini gerektirmektedir.
Bu arada Kanunda sonraki cezanin
artirilacak tutarinin sinirlandirilmamis olmasi da orantisiz ve adaletsiz
tekerrür artirimlarina yol açmaktadir. Örnegin yine bildigim bir olayda, bir
mükellefe daha önce damga vergisi için 560 TL ceza kesilmis ve kesinlesmis, daha
sonra 560 TL vergi ziyai cezasinin varligindan bahisle bir baska inceleme
dolayisiyla kesilen 4.200.000 TL vergi ziyai cezasi, % 50 oraninda (2.100.000
TL) artirilarak 6.300.000 TL olarak tarh edilmistir. 560 TL’lik cezanin ikinci
cezada, 2.100.000 TL artirima, yani birinci cezanin 3.750 kati artirimina yol
açmasini, tekerrür müessesesinin mantigi açisindan (560 TL’lik cezanin
caydiriciliginin ne kadar olacagi sorusu bir yana birakilarak) dogru karsilayanlar olabilir. Ancak tam tersi
durumun olmasi halinde, yani ilk ceza 4.200.000 TL olsa ve ikinci ceza 560 TL
olsa idi, tekerrür artirimi sadece 280 TL olacakti. Rakamlarin bu derece
farkliligi, burada bir adaletsizligin varligini göstermektedir.
Nitekim 765 sayili mülga Ceza
Kanununun 81/3. maddesinde “ikinci suç için tayin edilecek cezaya tekerrürden
dolayi zammi lazim gelen miktar, hiçbir suretle evvelki suç için hükmedilmis
olan cezalarin en agirindan ziyade olarak tayin edilemez” hükmü ile bu sorun
ceza hukuku yönünden giderilmistir. (Yeni Ceza Kanununa bu hükmün alinmamis
olmasi, tekerrürün ceza artirimi ile degil de infaz rejimi ile
iliskilendirilmesidir.) Benzer bir
düzenlemenin Vergi Usul Kanununun 339. Maddesine eklenmesi gerekmektedir.
Bu sorunlarin pek çogu aslinda bir
Genel Teblig ile giderilebilecek uygulama sorunlardir. Sadece tekerrür
artirimina sinir gibi konular yasa koyucunun müdahalesini gerektirmektedir.
Ancak bu düzenlemelerin hizla yapilmasi, ceza adaleti açisindan gereklidir.
Son yillarin bir modasi var, bir müessese
sorunlu ise “kaldiralim gitsin” denilmektedir. Kaldirma marifet degildir. Eger
müessese gerekli ise “islah” edilmeli, sorunlarindan arindirilmalidir”.
“Tekerrür müessesesi gerekli midir” derseniz, vergi ceza hukuku sistemi
içerisinde “evet” gereklidir ancak islah edilmelidir.