GİB’İN TEKZİBİ
Dr. A. Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya Gazetesi 3.2.2022
27.01.2022
tarihli DÜNYA
Gazetesinde
yayınlanan "Kamu
alacaklarının tahsilinde hukuki sorunlar" başlıklı yazıma; Gelir İdaresi
Başkanlığı bir “tekzip metni” göndermiş. Hem de aynen yayınlanmasını istemiş.
Okurlarımızın yazıma zaten ulaşma olanakları olduğundan, yazımı özetleyen kısmı
dışında, ben de aynen yayınlıyorum.
“6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 1954 yılında yürürlüğe girmiş ve
Devletin, il özel idarelerinin ve belediyelerin tahsil etmekle yükümlü olduğu
kamu alacaklarının takip ve tahsilinde özel hükümler düzenleyen bir Kanundur.
Kanunda; gerek kamunun alacaklarının tahsil güvenliğini sağlama amacına matuf
gerekse borçlu haklarını korumaya yönelik özel hukuk ilişkisinin düzenlendiği
icra hukukunu da dikkate alarak çok sayıda değişiklik yapılmıştır.
Bununla birlikte anılan
Kanun hükümlerinin hukuki bağlamda ele alınarak tartışılması ve öneriler geliştirilmesi
başta Başkanlığımız olmak üzere tüm tarafların memnuniyetle karşılayacağı
çalışmalardır.
Ancak, çalışmalara
başlanırken öncelikle kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi gerekir. Bu bağlamda,
yazı metinde yer alan; “Vergi daireleri sadece banka hesaplarına değil, bazen
kredi limitleri üzerine de e-hacizler uygulamakta, aynı meblağ için birden
fazla bankaya e-haciz bildiriminde bulunulması sonucunda bazen borcun birkaç
katı hacizler yapılmakta, ancak buna karşılık mükellefi koruyacak etkin ve
hızla çalışacak çözüm mekanizmaları kanunda bulunmamaktadır." ifadeleri
gerçeği yansıtmadığından aşağıdaki açıklamaların yapılması ihtiyacı doğmuştur.
E-haciz; borçlu
mükelleflerin mal varlıklarının elektronik ortamda haczini tanımlamak için
kullanılan bir ibaredir.
Ülkemizde şahıslar
arası alacakların icra yoluyla tahsilinde uyulacak kurallar 2004 sayılı İcra ve
İflas Kanununda; kamu alacaklarının icra yoluyla tahsili ise 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda düzenlenmiştir.
Süresinde ödenmeyen
amme alacakları vergi dairelerince cebren takip ve tahsil edilir. Cebren takip
ve tahsil işlemleri ödeme emri tebliği ile başlar. Ödeme emrinde, borcun 15 gün
içinde ödenmesi veya mal bildiriminde bulunulması gerektiği, aksi halde cebren tahsil olunacağı borçluya
bildirilir. Borç 15 gün içinde ödenmediği takdirde haciz kararı
alınarak borçlunun borca yetecek tutarda mal varlığına haciz konulur.
6183 sayılı Kanunun,
menkul ve gayrimenkul mallar ile üçüncü şahıslardaki malların haczine ilişkin
hükümlerinde yapılan yasal değişikliklerle haciz işlemlerinin elektronik ortama
taşınmasına imkân sağlanmıştır.Elektronik ortamda yapılan
hacizlerin hukuki sonuçları ile fiziki ortamda yapılan hacizlerin hukuki
sonuçlan arasında hiçbir fark bulunmamaktadır.
Bankalar nezdinde kamu
alacakları nedeniyle yapılan hacizlerin hukuki dayanağı 6183 sayılı Kanunun 79
uncu maddesi, özel alacaklara yönelik yapılan hacizlerin dayağı ise 2004 sayılı
Kanunun 89 uncu maddesidir. Her iki Kanun maddesi de sonucu itibarıyla aynı
etkidedir.
Banka e-Haciz
uygulamalarında düzenlenen haciz bildirileri daha önce protokol imzalamış bulunan
tüm bankalara. PTT A.Ş.'ye ve Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş.’ye Gelir İdaresi
Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezince elektronik ortamda tebliğ edilmektedir. Vergi
daireleri tarafından mükellef bazında düzenlenen, onaylanan ve Bilgi İşlem
Merkezine gelen haciz bildirileri gerekli kontroller yapılarak hesaplarında
ilgili banka/bankalara/PTT’ye elektronik ortamda tebliğ edilmekte ve sadece
borç tutarı kadar varlığın haczi istenilmektedir.
Kendisine ödeme emri
tebliğ edilmemiş borçlulara haciz uygulanması mümkün olmadığı gibi haciz kararı
alınmış alacak tutarının üzerinde haciz talep edilmesi de gerek hukuken gerekse
teknik olarak mümkün değildir.
Ancak, uygulamada
Bankaların risk yönetim sistemleri, hakkında haciz gelmiş müşterilerini yüksek
riskli görmekte ve bu müşterilerinin bankaya olan kredi veya sair borçlarını
garanti altına almak için hesapları bloke edebilmektedir.
Bankaların alacaklarını
güvence altına almak için müşteri ile imzalanan sözleşmeler çerçevesinde tesis
ettikleri rehin hakkına ilişkin uygulamalar (bloke konması, kaldırılması vs.)
her bir bankanın idari ve ticari kararına bağlıdır. Bankalar kredi risk izleme
politikaları ile müşterilerin hesaplarında yaşanan gecikmeleri ya da haklarında
açılmış olan takipleri kredibilitelerin değerlendirilmesinden kullanmaktadır.
Bu noktada, haciz
isteklerinin vergi dairesi veya icra dairesinden ya da SGK veya TMSF'den
gitmesi bankaların risk programları üzerinde farklı muameleye tabi
tutulmamakta, haciz isteği risk olarak değerlendirmektedir.
Bankaların risk algısı
nedeniyle de vergi dairesince bildirilen tutardan daha yüksek tutarda varlıklar
bloke edilebilmektedir.
Gelir İdaresi
Başkanlığınca bu husus muhtelif şekillerde bankaların dikkatine sunulmuş ve
risk algoritmalarının tekrar gözden geçirilmesinde mükellef/müşteri hukuku
açısından yarar olacağı hususu dile getirilmiştir.
Diğer bir konu ise
Kanunda borçlunun hakkım koruyacak mekanizma olmadığı iddiasıdır. Malumunuz,
idarelerin yaptığı tüm işlemler yargı denetimine tabidir. Elektronik ortamda
olsun olmasın idarenin tesis ettiği tüm işlemlerde olduğu gibi haciz
işlemlerine de 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre dava açılması mümkündür.
Sonuç olarak, borçlu mükelleflerin bankalar nezdindeki hak
ve alacaklarının haczine yönelik tesis edilen işlemler neticesinde borçluların
banka ile ilişkilerinde meydana gelen gelişmeleri, sistem sorunu olarak göstererek
borçluları kayıt dışı çalışmaya, idareden
saklayabilecekleri şekilde gelir elde etmeye ittiğini ileri sürmek, sadece
yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle yapılan işlemleri sekteye
uğratma amacına hizmet edeceği ve haciz işlemlerinde hukuki veya uygulama
sorunu bulunmadığı hususu kamuoyuna
saygıyla sunulur.”
Köşemin sınırları bitti. Bu yüzden cevap hakkımı gelecek
yazımda kullanacağım.