SERMAYELERİ
YENİDEN DEĞERLENDİRMEK
Dr. A. Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya Gazetesi / 5.11.2020
Eylül aynın bitimi ile üçüncü geçici
vergi dönemi de bitti ve artık mali yılın da sonuna yaklaşıyoruz. Yılsonu, bazı
sermaye şirketleri için aynı zamanda sermaye artırımının zamanını da ifade
ediyor. Sermaye artırımının yapılması, burada bazı şirketler için de mevzuatın
doğurduğu menfaat gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle yılın son iki çeyreğindeki
yabancı para değerlerindeki artışlar dolayısıyla dövizli borçların değerlenmesi
sonucu şirketlerde hem kur farkı zararlarının oluşması hem de borçların şişmesi
söz konusudur. Bu olgu ise özellikle döviz cinsinden borcu olan şirketlerin
Ticaret Kanunun 376. maddesine dikkat etmeleri gereğini ortaya çıkarmaktadır.
376. madde; son yıllık bilânçodan sermaye
ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığının
anlaşıldığı hallerde yönetim kuruluna durumu derhal genel kurula bildirme, bu
toplamın üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığının anlaşılması
durumunda ise genel kurula üçte bir sermaye ile yetinme yahut sermayenin
tamamlanması kararını alma yükümlülüğü getirmiştir. Aksi halde şirket
feshedilmiş sayılır. Yönetim kurulu, şirketin borca batık bulunduğu şüphesini
uyandıran emarelerin mevcut olması halinde ise aktiflerin satış fiyatları esas alınarak
bir ara bilânçosu tanzim etmek yükümlülüğü altındadır. Şirketin aktiflerinin
şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmediği hallerde ise yönetim
kurulunun durumu derhal mahkemeye bildirmesi, iflası veya iflasın ertelenmesini
talep etmesi gerekmektedir (Bu konuda 15.9.2018 günlü Resmi Gazetede yayımlanan
Türk Ticaret Kanununun 376. maddesine ilişkin Yönetmelik’e bakılmalıdır). Yönetim
kurulunun bu görevlerindeki ihmali, Türk Ceza Kanunu karşısında görevi ihmal
suçunu (md.257/2) oluşturabileceği gibi kusurlu iflas halini de oluşturabilir.
Sermaye artırımı kanunen zorunlu olmadığı
halde, vergi mevzuatı dolayısıyla şirket menfaati gereği sermaye artırımının
gerekli olmasına yol açan müessese ise, “örtülü sermaye faizi” müessesesidir.
Kurumlar Vergisi Kanununda örtülü
sermaye müessesesi ile kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan
kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları
her türlü borcun, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz
sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye
kabul edilmiştir. Bir başka anlatımla bu müessese, kurumların borç
maliyetlerini gider olarak yazma sınırını belirleyen bir müessesedir.
Alınan borçların örtülü sermaye
sayılan kısmı için ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları, vade farkları ve
benzeri giderler Kanunun 11/b maddesi gereğince kurum kazancının tespitinde
indirim konusu yapılamamaktadır. Yani kanunen kabul edilmeyen gider olarak
dikkate alınması gerekmektedir. Öte yandan bu tutarlar, ilişkili kişiye
dağıtılan kâr payı olarak nitelendirilmekte, ödeme yapılanın gerçek kişi olması
halinde stopaj mükellefiyeti doğmakta ve geliri elde eden açısından kâr payı
statüsünde vergilendirmeye yol açmaktadır.
Burada kurumların yapmış oldukları
borçlanmaların örtülü sermaye olup olmadığı yönündeki tespit, borçların hesap
dönemi başındaki bilançoda yer alan öz sermaye ile kıyaslanması suretiyle yapılmaktadır.
Kurumun dönem başı öz sermayesinin sıfır veya negatif değerler taşıması
durumunda, söz konusu kurumun ortak ve ortaklarla ilişkili kişilerden yaptığı
borçlanmaların tamamı örtülü sermaye olarak değerlendirilmektedir.
Bu durum kurumlara, dönem başında öz
sermayelerini gerekli şekilde oluşturarak, dönem içinde örtülü sermaye
durumunun oluşmaması için borçlanmalarını önceden planlayabilme olanağını da
sağlamıştır.
2019 yılı için 2018 yılı sonu
itibariyle geçerli olan öz sermaye miktarı, maliyetleri gider yazılabilecek
borçların belirlenmesinde temel teşkil edecektir. Örtülü sermaye kapsamına
giren borçları bulunan kurumların sermayelerini dış kaynaklardan artırmak suretiyle,
ilişkili kişilerden borçlanmalarda daha uygun bir konum yaratabilirler. İç
kaynaklardan yapılacak sermaye artırımının ise öz sermayeyi artırıcı bir etkisinin
olmadığı da unutulmamalıdır.
Bu nedenle ilişkili kişilerden
borçlanan kurumların 2018 yılında öz sermayelerinin yüksek olması için, yılsonuna
kadar gerekli sermaye artırımını yapmalarında yarar vardır.
Öte yandan nakit sermaye artırımlarını teşvik
maksadıyla 6637 sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi Kanununun “diğer indirimler”
başlıklı 10. maddesine eklenen (ı) bendi ile şirketlerin nakit yoluyla sermaye
artırımlarını teşvik etmek, bu yolla yabancı kaynak yerine özkaynağa
yönelmelerini temin etmek amacıyla yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu
düzenlemeye göre “sermaye şirketleri,
ticaret siciline tescil edilmiş olan
ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya
yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan
kısmı üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından indirimden yararlanılan
yıl için en son açıklanan "Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere
uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı" dikkate alınarak, ilgili
hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın yarısı” kurumlar vergisi beyannamesinde kurum kazancından indirileceklerdir.
Sermaye şirketlerinin bu aktardıklarımız
ışığında mevcut sermayelerini gözden geçirmelerinde yarar vardır.
Bu yılda bu konuyu hatırlatayım istedim.