İHRACATÇILARIN GÖTÜRÜ GİDER MÜCADELESİ
Dr. A. Bumin Doğrusöz
Dünya Gazetesi 29.4.2021
Gelir Vergisi Kanununun 40. maddesinin
I/1 sayılı fıkrasına 25.5.1995 tarih ve 4108 sayılı Kanunla 1.1.1995 tarihinden
itibaren yürürlüğe girmek üzere eklenen parantez içi hükümle “İhracat, yurt
dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunan
mükellefler, bu bentte yazılı giderlere ilaveten bu faaliyetlerden döviz olarak
elde ettikleri hâsılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışındaki bu
işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları
giderleri de indirebilirler.” düzenlemesi getirilmiştir.
Bu düzenlemenin uygulanmasına ilişkin
Maliye Bakanlığı görüşleri, 194 ve 233 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğleri
ile açıklanmıştır. 194 sayılı Genel Tebliğ’de kısaca; “götürü gider hesaplanabilmesi için harcamanın yapılmış ve işletmenin
malvarlığında bir azalma meydana gelmiş olması gerektiği, muhasebe sisteminde
işletmenin faaliyetleri sonucunda doğan tüm giderlerin, vergi yasalarınca
ticari kazançtan indirilmesi kabul edilmiş olsun veya olmasın doğrudan ilgili
oldukları gider hesaplarında muhasebeleştirilmesi gerektiği, buna göre,
işletmenin yurt dışı faaliyetlerine ilişkin olarak yapılan belgesiz giderlerin
de Tekdüzen Muhasebe Sisteminde ilgili gider hesaplarında izlenmesi ve dönem
sonunda "690 Dönem Kar-Zarar" hesabına aktarılması gerektiği, belgesi
temin edilemeyen giderlerin, hesaplanacak götürü gider tutarını aşan kısmının
kanunen kabul edilmeyen gider olarak Tekdüzen Muhasebe Sistemine göre
belirlenen ticari kâra ilave edilmesi gerektiği, dolayısıyla, belgesiz
giderlere karşılık olmak üzere götürü olarak hesaplanan giderlerin, ticari kâra
eklenmemiş olması dolayısıyla vergi matrahına da dahil edilmemiş olacağı” açıklanmıştır.
Maliye Bakanlığı bu açıklaması ile
ihracat ve yasal düzenlemede sayılan diğer faaliyetlerde götürü gider
uygulaması yapılabilmesini, bir harcamanın yapılması, harcamanın yapıldığının
kanıtlanması, ancak bu harcamaya ilişkin belgenin temin edilememiş olması
koşullarına bağlamıştır.
Ancak bu açıklamanın, hatalı olduğunu,
uygulamada yasada yer almayan koşullar ihdas ettiğini, “götürü gider” mantığı
ile bağdaşmadığını ve ülkenin döviz kaybına yol açmaya varacak derecede
peçelemeli işlemlerin yapılmasına yol açabileceğini, daha önce anılan Tebliğin
yayımını izleyen günlerde yazmıştım.
Nitekim ihtirazi kayda dayalı olarak
açılan bir davada Danıştay 4. Dairesi E. 2004/1293 K.2005/529 sayı ve 31.3.2005
tarihli içtihadı ile “hasılatın binde beşini aşmamak üzere hesaplanan götürü
giderin her hangi bir ispat koşuluna bağlı olmaksızın gider olarak nazara
alınabileceğine” hükmetmiştir. Dava konusu olayda; Yerel Mahkeme tarafından “2002 yılına ait kurumlar vergisi beyannamesi
ile buna bağlı muhtasar beyannamesini ihtirazi kayıtla veren davacı, ihracat
hasılatının binde beşi oranındaki tutarın götürü gider olarak indirim konusu
yapılması gerektiğini ileri sürerek fazladan tahakkuk eden gelir vergisinin
kaldırılması ve ödenen taksitlerin iadesi istemiyle dava açmıştır. Vergi
Mahkemesi, 15.4.2004 günlü ve E:2003/942, K:2004/1026 sayılı kararıyla, 193
sayılı Gelir vergisi Kanununun 40. maddesinde, safi kazancın tespitinde
indirilecek giderlerin sayıldığı, maddenin birinci bendinde, ihracat, yurt
dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunan
mükelleflerin bu bentte yazılı giderlere ilaveten, bu faaliyetlerden döviz
olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışındaki bu
işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları
giderleri de indirilebileceklerinin belirtildiği, 193 sayılı Kanunda belirtilen
koşullarda hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla götürü giderin kazançtan
indirilebileceği herhangi bir ispat şartına bağlı kalmaksızın kabul
edildiğinden Tebliğde belirtildiği şekilde götürü gider indirimi için belgesi
temin edilmeyen bir harcamanın olduğunun ve bu harcamanın muhasebe kayıtlarına
intikal ettirildiğinin ispatına gerek duyulmadığından ihtirazi kayıtla verilen
beyanname üzerine tahakkuk edilen verginin kaldırılmasına” şeklinde verilen
kararı aynı gerekçe ile onamıştır.
Yasada olmayan koşuların idarece
tebliğle ihdas edilemeyeceği, uygulamalarda yasaca aranan koşullardan başka
koşul aranamayacağı ilkelerini de içeren “verginin yasallığı” ilkesi
karşısında, söz konusu kararda varılan sonuca katılmamak mümkün değildir.
Danıştay 4. Dairesi bizim de
katıldığımız bu görüşünü 8.2.2016 tarih ve E.2012/8339 K.2016/337 sayılı Kararı
ile de sürdürmüştür.
Danıştay 3. Dairesinin görüşü de aynı
yöndedir. Şirket yetkililerinin yurt dışında belgesiz yapılan ve belgesi temin
edilemeyen harcamalarının bulunmadığı yönündeki ikrar ve ifadelerine istinaden
davayı reddeden Yerel Mahkeme kararı, “(…)
Kanun hükmü ihracat, yurt dışında ihracat, onarma, montaj ve taşımacılık
faaliyetine bulunan mükelleflere, “genel giderlerine ilaveten” ilgili
faaliyetlerinde döviz olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak
üzere yurt dışındaki faaliyetleriyle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere
götürü gider hesaplayabilme hakkını tanıdığı gibi söz konusu indirimleri her
hangi bir ispat şartına bağlamamış ve bu giderlerin yasal kayıtlara kaydedilme
zorunluluğunu da aramamıştır. Bu nedenle götürü gider indiriminden yararlanmak
için belgesi temin edilemeyen bir harcamanın olduğunun veya bu harcamanın
muhasebe kayıtlarına intikal ettirildiğinin ispatına gerek bulunmadığından”
denilmek suretiyle -oy birliği ile- (Danıştay 3. Dairesi tarafından
bozulmuştur. ( E.2016/9331 K.2017/9258 T.14.12.2017)
Danıştay 3 ve 4. Daireleri Kararı ile
oluşan bu sonuç, bence Kanunun -götürü gider düzenlemesinin- ihdas sebepleri ve
amacına uygundur. Bu nedenle götürü gider indirimi, defterlerde, muhasebe
kayıtlarında gözükmesi gerekmeyen, doğrudan beyanname üzerinden yapılması
gereken bir indirim kalemidir.
Yine de sağlamcı davranmak isteyen
mükellefler, bu konuda ihtirazi kayıytla beyanda bulunup mahkeme kararı ile
fazladan ödedikleri vergileri geri alabilirler.
Gelir İdaresi, kaybedeceği bu
davalarla uğraşmak istemiyorsa, bir an önce Genel Tebliğ bazında oluşturduğu
hatalı idari anlayışını değiştirmesi gerekmektedir.