Geçmiş yıl zararlarının
mahsubu ve zamanaşımı
Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya Gazetesi 20 Nisan 2021 Salı
İçinde bulunduğumuz ayın kurumlar vergisi mükellefleri için yıllık
beyanname dönemi olması dolayısıyla bende kurumlar vergisi açısından önem
taşıyan bir konuyu tekrar değerlendireyim istedim.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 9. maddesine göre, kurumlar vergisi
beyannamesinde, her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek ve 5 yıldan
fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan
zararlar, kurum kazancından indirilebilir.
Mükelleflerce bir hesap dönemi içerisinde oluşan zararın, müteakip 5 hesap
döneminde oluşacak kârlarla mahsup edilememesi halinde mahsup imkânı ortadan
kalkmaktadır. Zarar mahsubu bu süre içinde gerçekleştirilemediği takdirde,
oluşan zarar işletme zararı olarak değerlendirilmemekte ve sermayede meydana
gelen zarar olarak dikkate alınmaktadır.
Geçmişte birden fazla yılın zararlı olması halinde, zarar mahsubuna en eski
yıldan başlanır. Aksi halde 5 yıllık sürenin kullanımı mümkün olmayabilir.
Buradaki beş yıllık sürenin hesabında, zararın oluştuğu yıl nazara alınmayacak,
izleyen beş yıl hesaplamaya dâhil edilecektir.
Zarar mahsubu, bir seçimlik hak değildir. Yani mükellefler, kâr dağıtım
politikaları veya başka sebeplerle, belli bir dönemde geçmiş zararlarını mahsup
etmedikleri takdirde, bu haklarından vazgeçmiş kabul edilirler ve izleyen
dönemde artık bu haklarını kullanamazlar. Benzeri olarak, zarar mahsubunda yıl
atlanmaması, en eski yılın zararından başlanarak sırasıyla düşülmesi
gerekmektedir. Yıl atlanması halinde de, atlanılan yıla ait zararın mahsup
hakkından vaz geçildiği sonucu ortaya çıkacaktır. Ancak bu konuda farklı yönde
içtihatlar da vardır.
Geçmiş yıl zararları yıllık beyannamede düşülebileceği gibi, aynı zamanda
geçici vergi beyannamelerinde de mahsup konusu yapılabilir.
Geçmiş yıl zararları, kanunun 10/1c maddesinde belirtilen bağış ve
yardımların indirilebilecek üst sınırının tespiti açısından da önem
taşımaktadır. Zira üst sınırın hesabına esas kurum kazancı, giderlerin ve
geçmiş yıl zararlarının düşülmesinden sonraki (iştirak kazançları hariç indirim
ve istisnalar düşülmeden önceki) tutardır.
Geçmiş yıl zararının tespiti açısından önem taşıyan bir konu da, yıllara
yaygın inşaat ve onarım işleridir. Bu gibi işlerde kâr veya zarar Gelir Vergisi
Kanunu’nun 42 - 44. maddeleri hükümlerine göre, işin bittiği yıl itibariyle
saptanmakta ve işin bittiği yıl vergilendirilmektedir. Dolayısıyla, işin
zararla sonuçlandığı hallerde, işin süresinin beş yıldan uzun olup olmadığına
bakılmaksızın, zararın tamamı işin bittiği yıl kazancından indirilmek
durumundadır. Kazancın yetersizliği nedeniyle bu zararın indirilememesi halinde
ise, izleyen beş yıl içerisinde indirim konusu yapılması mümkündür. Bu süre
içerisinde de indirim konusu yapılamayan zararlar, artık indirilemez.
Benzer bir yorum ve sonuç, tasfiye için de söz konusudur. Tasfiye döneminin
beş yıldan uzun sürüp sürmediği önem taşımaksızın, tasfiye dönemi içerisindeki
dönemlerde oluşan zararının tamamının tasfiye bitimi dolayısıyla verilecek
beyannamede indirim konusu yapılması gerekir.
Uygulamada bazen şirketlerin bilançolarında geçmiş yıl zararları, onların
sermayelerini yitirmelerine, Türk Ticaret Kanunu’nun 376. maddesi uyarınca bazı
tedbirler almalarına yol açmaktadır. Şirketlerce alınan tedbirler genellikle,
şirket zararının ortaklarca “zarar karşılığı hesabı” veya “zarar telafi fonu”
gibi hesaplar yaratılarak kapatılması veya sermayenin yitirilen sermaye kadar
azaltılması şeklinde olmaktadır. Şirketin yetkili organlarının kararı ile
açılan ve ortaklarca şirkete zararı kapatmak üzere nakden konulan tutarı ifade
eden bu hesabın veya sermayenin azaltılması sonucu, bilançolarda geçmiş yıl
zararları kapatılmaktadır. Ancak bu işlemler şirketin ticari bilanço ve yaşamı
ile ilgili bir husus olup, şirketin vergi kanunları karşısındaki durumunu
etkilemez. Bu gibi hallerde de, geçmiş yıl zararları, yıllık beyannamelerde
gösterilmeye devam olunarak indirilebilir. Aynı durum ve sonuç, geçmiş yıl
zararlarının, ticari bilançoda yer alan yedek akçelerle kapatılması halinde de
söz konusudur.
Zarar mahsubunun kullanılması, defterlerin (ve belgelerin) saklama ve ibraz
sürelerini uzatabilir. Vergi Usul Kanunu’muzda saklama ve ibraz ödevi, her ne
kadar 5 yıllık tarh zamanaşımı süresi ile sınırlandırılmışsa da, zarar mahsubu
bu süreyi uzatan hallerden biridir. Zira saklama ve ibraz ödevi,
vergilendirmeyle ilgili işlemlerin vergi ile ilgisinin kurulduğu son tarihi
izleyen yılbaşından itibaren başlamaktadır. Örneğin 2014 yılı zararını, 2017
dönemi kazancından indiren bir mükellefin, 2014 yılı defter ve belgelerini
saklama ve ibraz süresi, 2014 hesapları sonucunun (zararının) vergi ile ilişkisinin
kurulduğu son dönem olan 2017’den sonraki 5 yıl olacak ve 31.12.2022 tarihinde
dolacaktır. Ancak buradaki saklama ve ibraz ödevi, sadece 2017 yılında
indirilen 2014 zararının ticari faaliyetle illiyet bağının tevsiki kapsamında
söz konusudur. Yoksa 2014 yılına ilişkin tarh zamanaşımı süresi 31.12.2019
tarihinde dolduğundan, bu tarihten sonra 2014 yılı için bir tarhiyat yapılamaz.
Dolayısıyla 31.12.2019 tarihinden sonra ibraz etmeme halinde, kaçakçılık suçu
oluşmaz. Ancak bu 31.12.2019 tarihinden sonra, 2017 dönemi için yapılan bir
vergi incelemesinde, 2014 yılı defterleri isteme rağmen ibraz edilmezse,
mükellef 2014 yılı zararının ticari faaliyetleriyle ilgili olduğunu
kanıtlayamamış durumuna düşeceğinden, bu zararın indirimi, bir inceleme
sonucunda reddedilebilir.