MÜKELLEF VE HAKLARI
Dünya
Gazetesi 31.1.2017
Bundan 20-30
yil öncesinin anlayisinda vergi, herkesin vermesi gereken, vermezse zorla
alinmasi gereken bir kamu geliri idi. Verginin taniminda “cebir unsuru” agirlik
verilen önemli unsurlardan biri idi.
Ancak son
yillarda özellikle devlet anlayisindaki ve devletin ekonomi içerisindeki yerine
bakistaki degisim kadar, insan haklari alaninda ve hukuk devleti anlayisinda
katedilen mesafe ve ekonomideki globallesme süreci bu anlayisi biraz törpüledi.
Nitekim bu
süreçte devletler, kayit disi ekonomi ile mücadele kadar vergi toplamada da,
mükellefi çogu zaman karsisina alan ihtilafl arla bogusan uygulamalarla vergi
toplamak yerine, yani “mükellefe ragmen” vergi toplamak yerine, “mükellefle
birlikte” vergi toplamanin, yani “gönüllü uyumu” esas alan sistemlerle vergi
toplamanin avantajlarini kavradilar. Bu yeni anlayisin özünü ise, “önceligi
mükellefe vermek ve onun haklarina saygi göstermek” olusturdu.
Bu asamada
mükelleflerin ne istediklerine bakildi. Mükelleflerin talepleri basitti.
Istekler, seffafl ik, adillik, dogru ve adaletli uygulama, haklarina saygi
gösterilmesi ve adil yargilama gibi temel noktalara dayanmaktaydi.
Bu maksatla
pek çok devlet, mükelleflerin haklarini “mükellef haklari bildirgesi” veya
“mükellef haklari imtiyazi” seklinde kabul ettiler. Bu sekilde kabul edilen
haklar, sistemleri idareye genis düzenleme ve takdir haklari taniyan ve
anglo-sakson hukukunu benimseyen ülkelerde idarenin genel hukuki islem
biçimindeki islemleri ile, bizim gibi Kit’a Avrupasi hukuk anlayisini
benimseyen ülkelerde ise yasalarina yazmak suretiyle kabul edildi. Bu ülkelerde
öncülügü Ingiltere, Amerika ve Avustralya çekti. Bu ülkeleri Kanada, Fransa,
Norveç, Italya, Hollanda, Ispanya, Bulgaristan, Arjantin, Gana, Uganda ve
birçok ülke izledi.
Kabul edilen
mükellef haklari tetkik edildiginde, bu haklarin genel ve özel haklar biçiminde
olustugunu, genel haklarin genel yasalarda topluca vurgulanmasindan baska,
vergi müesseselerine ve özel vergi kanunlarina serpistirilen düzenlenmelerle de
özel haklarin kabul edildigi görülmektedir.
Bizde de
bunlara özenerek, Gelir Idaresi’nin web sayfasina “Mükellef Haklari Bildirgesi”
konuldu. Ama ne bir anlam tasidi ne de bir ise yaradi. Ayni seyi vergi Denetim
Kurulu da yapti. Kendi web sayfasina “Vergi Incelemelerinde Mükellef Hak ve
Yükümlülükleri Brosürü”nü koydu. Ama bunlar mükellefler nezdinde ne bir anlam
tasidi ne de bir ise yaradi. Çünkü, bir hukuk belgesi degildiler, hak ihdas
etmiyorlardi. Zaten her hangi bir hakkin bildirgeler ile ihdasinin mümkün
olmadigi açiktir. Dolayisiyla bu bildirgeler ne idare nezdinde, ne mükellef
nezdinde ne de yargi nezdinde yasama geçememistir.
Mükellef
haklarinin saglanabilmesi için önce vergi mevzuati anayasal buyruklar açisindan
taranmasi ve Anayasa ile çelisen hükümlerin kaldirilmasi gerekir. Ayni zamanda
mükelleflerin anayasal haklarini gerçeklestirmeye yönelik düzenlemelerin de
vergi mevzuatinda yer almasi gerekir.
Mükellef
haklarinin en çok ihlal edildigi alan vergi incelemeleridir. Inceleme süresinin
kanunda belirlenmesine karsilik yaptiriminin olmamasi, incelenen mükelleflere
gecikme faizi cezasi olarak dönmektedir. Inceleme elemanlarinin incelemeyi is
yükü gerekçesi ile geciktirme veya zamana yaymasinin veya kamunun geç
incelemeye baslamasinin yahut yarginin yavas çalismasinin sorumlusu, her halde
mükellef degildir. Yarginin geç islemesi, hizmetin kötü örgütlenmesini ifade
eder ki, bunun bedelini gecikme faizi olarak mükelleften ceza gibi tahsil
etmek, hukuk devleti ile bagdasmamaktadir. Gecikme faizini islemesine süre
siniri getirilmesi gerekmektedir.
Incelemelerde
Inceleme Elemanlarinin mükelleflerden defter ve belgeleri tutanaksiz veya
ayrintisiz tutanaklarla teslim almasi da bir baska hak ihlalidir. Vestiyere
biraktiginiz paltoya dahi fis veya makbuz verilmesine karsilik, bir isletmeyi
temsil eden ve mali durumunun asli belirleyicisi olan defter ve belgelerin
makbuzsuz alinmasini izah etmek mümkün degildir. Evrak çoklugu, tutanak
düzenlemenin bu nedenle güçlügü gibi gerekçeler, itibar edilebilecek gerekçeler
degildir.
Mükelleflere,
vergi incelemelerinde ve tutanak yahut bilgi alinmasi asamasinda ve uzlasma
görüsmelerinde, yanlarinda avukatlarini ve/ veya mali müsavirlerini de
bulundurma ve gerektiginde onlara danisabilme hakkinin taninmasi gerekir.
Uygulamada birçok inceleme elemani mükellefe bu hakki saglamakla birlikte, bu
hakkin bir yasal hak olarak düzenlenmesi zorunludur. Inceleme elemanlarina,
inceleme sonuçlarinin olumlu olmasi halinde ve yazilacak olumlu raporlarin
mükellefe de teblig edilmesi saglanmalidir.
Yargi
nezdine davasi olanlarin vekillerine vergi idaresinden ilgili bütün mükellefler
hakkinda bilgi ve belge temin hakki saglanmali, vergi teknigi raporlarinin da
tebliginin saglanmasi, gizlenen emsallere dayanilarak rapor hazilrnamasina son
verilmelidir. Bütün bu konularda “vergi mahremiyeti” gerekçesine siginmaktan
vaz geçilmelidir. Mükelleflerin, tarhiyatlar aleyhine dava açtiklarinda faiz
islemesini durdurmak için ödeme yapmalari veya ihtirazi kayitla beyanda
bulunarak ödeme yapmalari halinde, ödedikleri vergileri yargi kararina göre
geri aldiklarinda, arada geçen süre için faize hak kazanmalari gerekir. Burada
paranin yillar sonra faizsiz iade edilmesi de bir hak ihlalidir.
Mükelleflerin
hak arayislarini ve yargi yollarini tam olarak kullanabilmeleri için,
haklarinda bir baska rapora atifla hazirlanan raporlarla birlikte, atif yapilan
raporun tebligi de zorunlu kilinmalidir. Burada, atif yapilan raporun bir
baskasina ait olmasi ve mahremiyet ilkesi gibi gerekçeler, bir baska mükellefin
hak arayislarinin üzerinde olamaz.
Özellikle
bilgi degisimi kapsaminda yapilacak incelemeler ve yabanci ülkelere verilecek
bilgiler konusunda, mükellef haklarinin özel olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu listeyi
çogaltmak mümkündür. Hiç süphesiz son yillarda mükellef haklarinin yasalarda
yer almasina iliskin olarak atilan adimlarin da görmezden gelinmesi mümkün
degildir. Ancak bu adimlarin artarak sürmesi, çagdas bir vergi sistemine
kavusmak adina gereklidir.