HAKSIZ
ÇIKMA ZAMMINA İPTAL KARARI
Dünya / 26.4.2022
Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 58. maddesinin 5. fıkrasında
ödeme emrine karşı dava açıpta davasında haksız çıkanlardan kamu alacağının,
haksız çıktığı (davanın reddolunan) kısmı üzerinden % 10 zam ile tahsil
olunması hükme bağlanmıştır.
Teoride
haksız çıkma haksız çıkma zammı veya tazminatı olarak anılan bu uygulamanın Anayasa’ya
aykırı olduğu yönündeki görüşümü, 2007 ve 2009 yıllarında Referans
Gazetesindeki yazılarımda savunmuştum. Görüşümün gerekçelerini; gerek düzenleme
gerekse uygulamanın haksız çıkma tazminatını, dava açmanın cezası haline getirdiği
ve söz konusu tazminata kişileri yargı haklarını kullanmaktan caydırıcı bir
işlev yüklendiği şeklinde açıklamıştım. Zira, bir yaptırımla karşılaşma riski
ile kişilerin yargı haklarını kullanmamalarının özendirilmesi veya kullanmaktan
caydırılması, hak arama özgürlüğünü sınırlandırır ve hukuk devletinin
gerçekleşme aracı olan “idari işlemlerin yargı denetimine tabi olması” ilkesini
zedeler. Üstelik sadece davacının haksız çıkması halinde bu tazminatı ödemek
durumunda kalması, haklı çıkması halinde ise haksız işlem yapan idarenin
tazminat ödemesinin yasada öngörülmemiş olmasının, ayrı bir eşitsizlik olduğunu
da savunmuştum.
Haksız çıkma tazminatının özel hukuk ve
alacaklardaki izdüşümü icra inkar tazminatıdır.
Ancak oradaki oran % 10 değil, % 20’dır. İcra Hukukuna göre; alacaklının
yaptığı takibe borçlunun itirazı halinde, Mahkeme (icra mahkemesi veya görevli
adli mahkeme) tarafından borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse
borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın
talebi üzerine ve iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne
göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun
bir tazminatla mahkûm edilir (İcra İflas Kanunun md. 67, 68).
Kamu alacakları ile ilgili olarak 58.
maddenin de benzeri şekilde olması gerektiğine inanıyoruz. Şöyle ki; bu
tazminata ancak, borçlunun kötüniyetli olduğu hallerde ve davasının haksız
olduğu durumlarda, borçlunun durumuna göre Kanunda belirtilen üst sınıra kadar
olmak kaydı ile hâkim tarafından, diğer tarafça talep edilmiş olunması halinde
hükmedilmelidir. Hatta bu konuda hâkime, talep halinde, idarenin haksız çıkması
halinde idareyi de borçlu lehine aynı ödemeyi yapmaya mahkûm etme yetkisinin de
tanınması gerekir. Hem adalet bunu gerektirir hem de böylece idare, yapacağı
inceleme ve takiplerde daha dikkatli olur.
Kaldı ki burada dava açanın pek çok halde kötüniyetinden ve kamu
alacağını sürüncemede bırakma amacından dahi söz edilemez. Çünkü ödeme emirleri
aleyhine açılan davalar, icra hukukundaki itiraz müessesesinin aksine, yürütmeyi
durdurmaz. İdare, mahkemece verilmiş yürütmeyi durdurma kararı olmadıkça,
alacağını takibe yine devam edebilir.
Geçtiğimiz yıllarda İstanbul 2.
Vergi Mahkemesi 6183 sayılı Kanunun 58. maddesinin söz konusu beşinci fıkrasını
Anayasal denetimden geçirmek üzere Anayasa Mahkemesine taşımıştı. Anayasa
Mahkemesi E. 2009/83 K. 2011/9 sayı ve 3.2.2011 tarihli Kararı ile bu başvuruyu
maalesef reddetmiştir (14.5.2011 günlü Resmi Gazetede yayınlanmıştır). Yüksek
Mahkeme bu başvuruyu reddederken gerekçesini şu şekilde açıklamıştır: “İtiraz konusu kural, kamu alacakları için
özel bir takip ve tahsil esasını düzenleyen 6183 sayılı Yasa'nın öngördüğü
süratli ve etkin takip ve tahsilatın sağlanmasına yöneliktir. Öte yandan
bireylerin idarenin faaliyetlerine karşı korunması, adaletin sağlanması ve
hukuk devleti ilkesinin geçerli olabilmesi için idarenin her türlü eylem ve
işlemlerinin yargı denetimine tâbi olması gerekmektedir. İtiraz konusu kural
ile ödeme emrine karşı itirazın reddi durumunda haksız çıkma tazminatı koşulu
bulunmakla birlikte idarenin yapmış olduğu işlemler yargı denetimi
kapsamındadır. Kamu borçlusu ödeme emrinin tebliğinden önce kamu alacağının
esası hakkında yargı yoluna başvurabileceği gibi, itiraz konusu kural ile ödeme
emrinin tebliğinden sonra da tahsile ilişkin olarak dava açabilme olanağına
sahiptir. Ayrıca, kişilerin davacı veya davalı olarak, yargı mercileri önünde
sahip oldukları anayasal haklar engellenmemiş; idari bir işlem niteliğinde olan
kamu alacağı ile ilgili ödeme emrine karşı yargı yolu kapatılmamış; mahkemeler,
bu işlemlerle ilgili açılmış olan davaları inceleyerek gerekli kararları
vermekten alıkonulmamıştır. Bu nedenle kuralın hak arama özgürlüğünü engelleyen
bir yönü bulunmamaktadır.” Ancak yüzeysel bir incelemeye dayalı olduğunu
düşündüğüm bu gerekçeye katılma olanağım yoktur.
Bilindiği gibi Anayasa’nın 152.
maddesinin son fıkrası ile Anayasa Mahkemesinin önüne def’i yoluyla gelen
davalarda işin esasına girilerek ret karar verilmesinden sonra on yıl
içerisinde, tekrar aynı düzenleme için Yüksek Mahkemeye başvuru yapılması
yasaklanmıştır.
Söz konusu 10 yıllık başvuru yasağı
süresinin 14.5.2021 tarihinde dolmasından sonra Samsun Bölge İdare Mahkemesi 2.
Vergi Dava Dairesi Kurulu, düzenlemeyi -bence isabetli bir kararla- yeniden
Anayasa Mahkemesine taşımıştır.
Anayasaya aykırılık
başvurusunu E.2021/119 sayılı dosya kapsamında 21.4.2022 tarihinde
değerlendiren Yüksek Mahkemenin oy çokluğuyla söz konusu 5. fıkranın iptaline
karar verdiği bilgisi geldi. Bende hemen duyurayım dedim. Ancak Resmi Gazete’de
yayınlanmakla yürürlüğe girebilecek Yüksek Mahkeme kararının gerekçesini ise yayınlanmasıyla
birlikte öğrenebileceğiz.