ANAYASAL
AÇIDAN REKLAM ÖDEMELERİNDE STOPAJ YÜKÜMLÜLÜĞÜ
NbEkonomi
27.12.2022
18.12.2018 tarih ve 476
sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın 1. maddesi ile, Vergi Usul Kanununun (VUK)
11/7. Maddesine dayanılarak, Gelir Vergisi Kanununun 94/1 ve Kurumlar Vergisi
Kanununun 15/1 maddelerinde sayılanlara internet ortamında verilen reklam
hizmetleri için yapılan ödemeler vergi kesintisi kapsamına alınmış olup bu
hizmetlere ilişkin olarak hizmeti verenlere veya internet ortamında reklam
hizmeti verilmesine aracılık edenlere yapılan ödemelerden, ödeme yapılan
kişilerin mükellef olup olmamasına bakılmaksızın vergi kesintisi yapılması
öngörülmüştür.
Bu stopajla ilgili olarak pek çok
makale yazılmıştır. Ancak makalelerde konu çoğunlukla yurt dışı ödemeler
açısından çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları (özellikle İrlanda
Anlaşması) ve işyeri kavramı üzerinden tartışılmıştır. Konuya, anılan
Cumhurbaşkanı Kararının yasal dayanağını oluşturan Kanun maddesi açısından
yaklaşan bir incelemeye rastlamadım (atlamış da olabilirim).
Oysa söz konusu Kararın, anlaşmalar
ve VUK’un işyeri tanımı açısından önce, yetki unsuru açısından tartışılması
gerekir. Çünkü bir idari düzenleyici işlemin yetki aldığı veya dayandığı kanun
maddesinin Anayasa’ya aykırılığı söz konusu ise, bu maddeye dayanılarak alınan
Kararlar da hukuka aykırı hale gelir ve iptale açık olur.
VUK’un
8/1. maddesine göre, bir kişinin vergi mükellefi olabilmesi için vergiyi
doğuran olayın şahsında gerçekleşmesi ve bu yüzden vergi borcunu kendi
malvarlığından ödemek zorunda olması gerekmektedir. Devlet vergilendirme ve
vergi mükellefini belirleme yetkisini Anayasa’nın 73. maddesinin gereği olarak kanun
çıkartarak kullanır.
Esas
olanın verginin mükellefinden tahsili olmakla beraber Kanun Koyucu, verginin
tahsilinin kolaylaştırılması ve özellikle vergi alacağını güvence altına almak
amacıyla, vergi mükellefi ile iktisadi veya hukuki ilişki içinde olan bazı
üçüncü kişileri de mükellef ile birlikte veya onun yerine vergi borcunun
ödenmesinden sorumlu tutabilmektedir. Vergi hukukunda “sorumluluk” kavramı ile
ifade edilen bu müessese, VUK’un 8/2. maddesinde “verginin ödenmesi bakımından,
alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi” olarak tanımlanmıştır. Vergi
sorumluluğu, başkasının
vergisini keserek ödemekten sorumlu olanları ifade eden vergi kesen durumundaki
vergi sorumlusu şeklinde de ortaya çıkmaktadır. Vergi sorumlusu, asıl mükellefe yaptığı
ödemelerden hesapladığı vergiyi keserek alacaklı vergi dairesine onun adına
yatırmaktadır. “Vergi kesen” durumundaki vergi sorumlusu, sadece teknik anlamda
vergi sorumluluğunu üstlenmiş olup, esasında “aracı ödeyici” niteliğindedir.
Dolayısıyla bir vergi sorumlusundan bahsedilebilmesi için ilk olarak, vergiyi
doğuran olayı ve mükellefi Kanunla belirlenmiş, tarh, tahakkuk ve tahsil
edilebilir bir verginin hukuken varlığı gerekir. Yine bir vergi sorumlusundan
bahsedebilmek için, hukuken unsurları ile var olan bir verginin tahsilinin
kolaylaştırılması, hızlandırılması ve/veya güvenceye alınması için Kanunla
belirlenmiş bir sorumlunun bulunması gerekir. Vergi mükellefi ve vergi
sorumlusu arasındaki en önemli fark da burada ortaya çıkmaktadır. Vergi mükellefiyetinde vergiyi doğuran olay
ilgili kişi nezdinde gerçekleşmektedir. Vergi sorumluluğunda ise vergiyi
doğuran olay vergi sorumlusu nezdinde gerçekleşmemektedir. Bu nedenle sorumluluktan
söz edebilmek için, öncelikle vergiyi doğuran olayın nezdinde gerçekleştiği ve
vergi ödemekle yükümlü kılınmış bir mükellefin varlığı gerekir.
Vergi
kesenlerin sorumluğunu genel olarak düzenleyen VUK’un 11. maddesine 6745 sayılı
Kanunla eklenen fıkraya göre; “Cumhurbaşkanı,
ödeme yapılan kişilerin mükellef olup olmamasına, ödeme yapan veya ödemeye
aracılık edenlerin vergi kanunlarına göre vergi kesintisi yapmak zorunluluğu
bulunup bulunmamasına, ödemenin konusunun mal veya hizmet alım satımı olup
olmamasına, elektronik ortamda gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesine, ödeme
yapılanın bu tutarı vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapıp
yapmamasına bakılmaksızın, vergiye tabi işlemlere taraf veya aracı olanlara
vergi kesintisi yaptırmaya, iş grupları, iş nevileri, sektörler ve emtia
grupları itibarıyla, vergiye tabi işlemle ilgili, vergi kanunlarında belirtilen
alt ve üst limitler arasında olmak şartıyla, farklı kesinti oranları tespit
etmeye yetkilidir.”
Bu
düzenlemeye istinaden 18.12.2018 tarihli ve 476 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nın
1. maddesinde
ile de internet ortamında reklam hizmeti veren veya bu hizmete aracılık
edenlere 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren yapılacak ödemelerden yurt dışındaki
şirketler için %15 oranında stopaj yapılması kararlaştırılmıştır.
Görüldüğü gibi söz konusu fıkra ile ödeme yapılan
kişilerin mükellef olup olmamasına, ödeme yapan veya ödemeye aracılık edenlerin
vergi kanunlarına göre vergi kesintisi yapmak zorunluluğu bulunup bulunmamasına
bakılmaksızın mükellefiyet tesis yetkisi tanınmaktadır. Bir başka deyişle burada,
vergi kanunlarının vergilendirmediği, mükellef kılmadığı kişilere yapılan
ödemelerden, yine kanunların vergi kesme yetkisi vermediği kişilerden vergi
alma yetkisi tanınmaktadır.
Anayasa md. 73/4’te ise Cumhurbaşkanına
vergilendirme alanında tanınabilecek yetkiler sınırlı olarak, “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin
muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun
belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi
Cumhurbaşkanına verilebilir” şeklinde belirtilmiştir. Bu yetkiler, mükellef
olmayanlardan kesinti yoluyla vergi alınması veya kanunlarla vergi sorumlusu
kılınmayanlara sorumluluk yüklenmesi gibi kanunlarda olmayan yükümlülükleri
ihdas yetkisi vermemektedir. Bu nedenle verilen yetki, bir başka deyişle
Cumhurbaşkanı Kararının dayanağı olan VUK md. 11/7 verginin yasallığı ilkesine
aykırıdır. Mükellefiyet ve sorumluluğu ihdas yetkisi, kanun koyucunun münhasır
ve Anayasa madde 7’ye göre devredemeyeceği yetkilerindedir. Verilen yetkinin
nasıl kullanıldığı veya Anayasanın emrettiği şekle uygun kullanılıp
kullanılmadığı konusu, yetki maddesinin hukuka uygunluğunun bir ölçütü
değildir. Bu nedenle yetki maddesinin Anayasa Yargısı denetiminden geçirilmesi,
söz konusu Kararın hukuka uygunluğunun belirlenmesi açısından önem
taşımaktadır. Bunlar benim kişisel
hukuki görüşlerim olmakla birlikte, benim de aynı yönde hukuki mütalaamın
mevcut olduğu bir dosyada ileri sürülen Anayasaya aykırılık iddiasının, istinaf
mahkemesince değerlendirilmemesi, Danıştay 4. Dairesinin 2022/6407 sayı ve
30.11.2022 günlü Kararında, bozma sebebi olarak görmüştür.
Bakalım
istinaf mahkemesi, bu konuda ne diyecek?