ADLİ TATİL VE SÜRE KARMAŞASI
Dr. A. Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya Gazetesi 5.8.2021
Hemen
hemen bütün yargı mercileri yılın belli döneminde çalışmalarına ara verirler.
Bu dönem “adli tatil” olarak adlandırılmaktadır. Adli tatil dönemi 2005 yılına
kadar, 20 Temmuzda başlamakta, 5 Eylül günü mesai saati bitiminde sona
ermekteydi. Ancak adli tatil süresi, İdari Yargılama Usulü Kanununun (İYUK) 61.
maddesinde 5229 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle önce Ağustos ayının birinci
günü başlayarak ve Eylül ayının beşinci gününe kadar sürecek şekilde
düzenlendi. Daha sonra 650 sayılı KHK ile adli tatil 20 Temmuz ilâ 31 Ağustos
olarak belirlendi. Ancak söz konusu KHK’nın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi
üzerine madde 6494 sayılı Kanunla tekrar düzenlenerek adli tatil 20 Temmuz ilâ
31 Ağustos tarihleri (bu günler de dahil) olarak belirlendi.
Hukuk
Muhakemeleri Kanunu (md. 102), Ceza Muhakemesi Kanununu (md. 331), Danıştay
Kanunu (md. 86), Sayıştay Kanunu (md. 101), Anayasa Mahkemesinin Kuruluş
Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu (md 85),
Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu (md. 5), gibi Kanunlarda da paralel düzenlemeler
yapılarak, adli tatilin süresi konusunda yargı kolları arasında birlik
sağlanmıştır.
Görüldüğü gibi
adli tatil süresi 2005 yılından itibaren önce başlangıçtan 11 gün, sondan da bir
gün olmak üzere 12 gün kısaltılmış, daha sonra da baştan 11 gün uzatılmakla
birlikte sondan dört gün daha kısaltılmıştır. Kısacası adli tatil halen 20
Temmuz – 31 Ağustos arası, 42 gündür. Dolayısıyla yeni adli yıl, 1 Eylül Çarşamba günü başlayacaktır.
Adli tatilin
en önemli etkisi, süreleredir. Biz konuyu, vergi yargısı bağlamında ele
alacağız.
İYUK’un 8/3.
maddesine göre, “Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme
zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten
itibaren 7 gün uzamış sayılır.”
Bu hükmün
kapsamına, İYUK’da yazılı bütün süreler, dava açma süreleri (bu Kanunla
belirlenmiş dava açma süreleri), idarenin veya davacıların cevap süreleri, istinaf
veya temyiz yoluna başvuru süreleri, -20.7.2016’den önce açılmış davalarla
ilgili olarak - karar düzeltme süresi girmektedir.
Dolayısıyla 20
Haziran gününden itibaren 2 Ağustos tarihine kadar tebliğ edilecek vergi ceza
ihbarnamelerine karşı 7 Eylül mesai saati bitimine kadar dava açmak mümkün hale
gelmektedir.
Ancak burada
dikkat edilmesi gereken husus, sürenin son gününün adli tatil içerisine
rastlamasıdır. Örneğin, 5 Temmuz günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine
karşı 30 günlük dava açma süresinin son günü olan 4 Ağustos, adli tatil
içerisinde kaldığından, süre 7 Eylül mesai saati bitimine kadar uzayacaktır.
Buna karşılık, 2 Ağustos günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı dava
açma süresinin son günü 1 Eylül olduğundan ve bu tarih adli tatil içine
rastlamadığından, dava açma süresi uzamayacak ve 1 Eylül Çarşamba günü sona
erecektir.
Burada hemen
belirtelim, dava açmak veya yukarıda sıraladığımız diğer adli başvuruları
yapmak isteyenlerin, adli tatilin bitmesini beklemelerine gerek yoktur. Adli tatil
içerisinde de, dava açılabilir veya diğer dilekçeler verilebilir.
İYUK’un
8/3. maddesinin adli tatil dolayısıyla uzayacağını belirttiği
süreler, İYUK’da yazılı sürelerdir. Diğer Kanunlarda yazılı süreler konusunda,
mevzuatımızda netlik yoktur. Örneğin ödeme emrine karşı açılacak davalarla
ilgili süre, İYUK’da değil, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda (15
gün) yer almıştır. Bu sürelerin sonunun adli tatile rastlaması halinde, bu
sürenin de uzayıp uzamayacağı tartışmalıdır. Bu konudaki içtihatlar da
çelişkilidir. Bu nedenle, sürelerin İYUK dışında diğer Kanunlarda yazılı olduğu
hallerde, ilgili Kanundaki süreye itibar etmekte yarar vardır.
Yanılgılara ve
hak kayıplarına da yol açan bu belirsizliğin, giderilmesi ve bütün dava açma sürelerinin
adli tatilden etkileneceğinin kanunda açıklıkla belirtilmesi zorunludur. Önerimiz, Kanunun 8/3. maddesinde yer alan “Bu Kanunda yazılı sürelerin” ibaresinden
sonraya “ve diğer Kanunlarda idare veya
vergi mahkemelerinde dava açma süresi olarak belirlenmiş sürelerin” ibaresinin
eklenmesidir. Böylece, sorun ve duraksamalar ortadan kalkar. Bu öneriyi defalarca yapmamıza rağmen,
duraksamalara yol açan bu düzenleme eksikliği giderilmemektedir.
Adli tatilde,
adli yargıda bütün mahkemeler tatil yapmaz. Örneğin, sulh hukuk mahkemeleri, iş
mahkemeleri, kadastro mahkemeleri, icra daireleri çalışmalarına devam ettiği
gibi, bazı davalara adli tatilde de devam edilir (örneğin basit yargılama
usulüne tabi davalar gibi).
İdari yargıda
(idare ve vergi mahkemelerinde) ise Bölge İdare Mahkemesi Başkanının önerisi
ile Hakimler ve Savcılar Kurulunca, Bölge İdare Mahkemesi görev alanı
içerisinde çalışmak üzere idare ve vergi mahkemesi başkan ve üyeleri arasından
seçilen üyelerle üç üyeli “nöbetçi mahkeme”ler oluşturulmaktadır. Bu Nöbetçi
Mahkemeler, sadece adli tatil süresince görev yaparlar ve yürütmenin
durdurulması taleplerinin değerlendirilmesi, delillerin tespiti gibi işlerle
kanunun belli süreler içerisinde yapılmasını istediği işlerle ilgilenirler. Benzeri
uygulama Danıştay için de söz konusudur.
Buraya kadar
yazdıklarımı geçen yıl da hatırlatmıştım. Şimdi yeni bir tartışmadan söz
edeceğim. O da yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz süresinin sonunun
adli tatile rastlaması. Bu konuda da, itirazı değerlendirecek olanın nöbetçi
daire olduğu, nöbetçi dairelerin ise adli tatilde de çalıştığı, bu nedenle
yürütmeyi durdurma veya durdurmama kararlarına yapılacak itirazlarda sürenin
adli tatil dolayısıyla uzamayacağı ileri sürülmektedir. Nitekim aksi yönde
olduğu gibi, bu yönde de istinaf mahkemesi kararları da vardır. Bu konuya da
dikkat etmek gerekiyor.
Benim
gördüğüm, yargıya erişim gibi bir temel hakkın en önemli noktası süre konusunu
dahi, bir basit düzenlemeye kavuşturamamış, kişilerin kafasını karıştırıp, hak
kaybına yol açacak şekilde oldukça karmaşık hale getirmişsiz.
Belki vaad
edilen yargı reformu kapsamında bir pakette yer alır düşüncesi ile süre
karmaşasını değerlendirmeyi de gelecek yazımıza bırakalım.
Benim konuya
ilişkin önerim ise, ileride bir süre tartışması yaşamamak, bir hak kaybına
uğramamak için, adli tatili boş verip, dava açma, cevap verme, temyiz veya
itiraz/istisnaf başvurusunda bulunma, karar düzeltmesi gibi işlemleri sanki
tatil yokmuşçasına süresinde yapmanızdır.