ŞÜPHELİ
ALACAK KARŞILIĞINDA DAVA KOŞULU
Dr.
A. Bumin Doğrusöz
Dünya
Gazetesi 4.11.2021
Vergi Usul Kanununun 323. maddesine göre
tahsili mümkün olmayan bir alacağın şüpheli alacak karşılığına konu edilerek
vergi matrahının dışında bırakılabilmesi için; alacağın ticari veya zirai
faaliyetle ilgili olması, dava veya icra safhasında bulunması, borçlunun iflas
etmiş olduğu hallerde alacağın iflas masasına yazdırılmış olması gerekmektedir.
Yapılan protestoya rağmen veya yazılı şekilde
birden fazla istenilmiş olmasına rağmen ödenmemiş bulunan küçük alacaklar için 7338
sayılı Kanuna kadar, dava veya icra takibine değmeyecek derecede olma koşulu
aranırken, anılan Kanunla bu ölçüt, 3.000 Lirayı geçmeyen alacaklar şeklinde
değiştirilmiştir. Bu değişiklik 26.10.2021 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Şüpheli alacaklar konusunda tereddüt yaratan
konular içinde iki konu öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, bir yabancıdan
(yabancı ülkede mukim yabancıdan) olan tahsil edilememiş alacak dolayısıyla
şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için Türk Mahkemelerinde dava açmanın yeterli
olup olmayacağı konusundadır.
Yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi
ile mahkemede hangi ülke hukukunun uygulanacağı meselesini karıştırmamak
gerekir. Bir Türk Mahkemesi bir ihtilafı Fransız Kanunlarına göre çözebileceği
gibi, bir İngiliz Mahkemesi de Türk Kanunlarına göre de ihtilafı çözebilir. Bu
gibi hallere özellikle velayet, miras hukuku gibi ihtilaflarda
rastlanılmaktadır.
Bir ticari ilişkide sözleşmenin tarafları,
aralarında çıkabilecek ihtilafların hangi ülke hukukuna göre çözümleneceğine
ilişkin kurallar kararlaştırabilecekleri gibi bu ihtilafların hangi ülke
mahkemelerinde çözümlenebileceğine dair kurallar konusunda da anlaşabilirler.
Ben yazımda taraflar arasında bu şekilde bir anlaşmanın var olmadığı halleri
dikkate alacağım.
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkında Kanunun 40. maddesine göre “Türk
mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki
kuralları tayin eder.” O halde yabancılardan olan alacaklar konusunda Türk
Mahkemelerinin yetkili olup olmadığını anlamak için iç hukuka bakmak
gerekmektedir. Bu konuda bakılacak düzenleme 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu'nun 50. maddesinin atfına
istinaden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 10. maddesidir. Bu maddeye
göre; “sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de
açılabilir”.
O halde sorunu çözmek ticari borçlarda ifanın
nerede yapılması gerektiği sorusuna verilecek yanıtla ilgilidir. Yanıt, Borçlar
Kanununun 89. maddesindedir. Maddeye göre, taraflar arasında açıkça veya örtülü
şekilde aksi kararlaştırılmış olmadıkça para borçlarının ifa edilmesi gereken yer,
alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeridir.
Bu açıklamalara göre; Türkiye’de mukim
şirketlerin yabancı şirketlerden olan para alacakları için Türk Mahkemelerinde
dava açmış olmaları, bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayırabilmeleri için
yeterlidir. Mutlaka alacaklının bulunduğu ülkede dava açmak, gerekmemektedir. Nitekim
Danıştay 3. Dairesinin E. 2011/5130 K.2015/10182 sayı ve 28.12.2015 günlü
Kararı ve Danıştay 4. Dairesinin E. 2008/399 K.2010/3271 sayı ve 27.5.2010
günlü Kararları da görüşümüzü doğrulamaktadır.
Bu konuda karşımıza çıkan ikinci önemli sorun ise bazı
mükelleflerin -özellikle çeklerle
ilgili olarak- borçlu hakkında suç duyurusunda bulunulmasını veya borçlu
aleyhine ceza davası açılmış olmasını, şüpheli alacak karşılığı ayırmak için,
yanılgıya düşüp yeterli görmeleridir. Oysa Vergi Usul Kanununun anılan
maddesinde geçen "dava veya
icra safhası" ibaresi bizatihi "alacağın tahsili
ve takibine" yönelik yasal süreci kastetmektedir. Ancak,
borçlunun hareketinin aynı zamanda suç teşkil etmesi, örneğin dolandırıcılık
veya emniyeti suiistimal yahut güveni kötüye kullanma yahut karşılıksız çek
suçu gibi bir suçu oluşturması halinde cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda
bulunulması veya borçlu aleyhine ceza davası açılmış olması, alacağın tahsili ve takibine yönelik bir davanın varlığını göstermez. Suç duyurusu
veya ceza davası, "alacağın tahsili ve takibine" değil,
"borçlunun / suçlunun takip ve
cezalandırılmasına" yönelik bir süreçtir. Bu nedenle tahsili
mümkün olmayan alacaklar için sadece cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda
bulunulması veya ceza mahkemelerinde dava açılması ile şüpheli alacak karşılığı
ayrılması mümkün bulunmamaktadır. Nitekim İstanbul Vergi Dairesinin 11395140-105[VUK-1-22925]-E.356140
sayı ve 8.5.2020 günlü Özelgesi ile ortaya konulan idari anlayışta bu
yöndedir.
Dönem sonu yaklaşırken benden hatırlatması.