ÖRTÜLÜ SERMAYE FAIZINDE KDV
Bu
sorunu daha önce üç yazimda incelemistim. 21 Nisan 2015 tarihinde yayimlanan
yazimda konuyu, özelgeler ile olusan idari anlayis açisindan irdelemis, 23
Nisan 2015 tarihinde yayimlanan yazimda ise konuyu vergi mahkemeleri nezdinde
olusan yargi anlayisi açisindan irdeleyerek kararlari aktarmistim. Ancak bu
ikinci yazimda konuya iliskin Danistay görüsünün henüz belli olmadigini, bu
konudaki kararlar olusunca ve ulasinca duyuracagimi da yazmis, sonra da
5.4.2016 tarihinde Danistay 9. Dairesinin konuya iliskin kararlarini,
katilmadigimi da belirterek aktarmistim(*).
5.4.2016
günlü yazimda belirttigim üzere Danistay 9. Dairesinin görüsü, “örtülü sermaye
üzerinden ödenen faizlerin de bir finansman hizmeti karsiligi ödendigi, burada
gerçek anlamda bir kâr payinin söz konusu olmadigi, faizin sadece gelir veya
kurumlar vergisi açisindan kâr payi olarak nitelendirildigi ve bu Kanunlar
açisindan dogacak sonuçlarin KDV Kanunu açisindan da kabulünün mümkün olmadigi”
gerekçelerine dayanmaktaydi.
Bu
defa, ulastigim, Danistay 3. Dairesinin konuya iliskin kararini aktarmak
istiyorum.
Danistay
3. Dairesi, Istanbul 5. Vergi Mahkemesinin “mevzuat
hükümlerinin degerlendirilmesinden, örtülü sermaye üzerinden kur farki hariç
faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlarin, gerek borç alan gerekse
borç veren nezdinde, örtülü sermaye sartlarinin gerçeklestigi hesap döneminin
son günü itibariyla dagitilmis kâr payi sayilmasi gerektigi, bu itibarla kazanç
vergileri için bir vergi güvenlik sistemi olarak getirilen düzenlemeler
itibariyle ortaya çikan sonucun muamele vergileri için de vergiyi doguran bir
olaya sebebiyet vermeyecegi, bir baska ifade ile Kurumlar Vergisi Kanununda
açikça belirtilen ‘kâr payi dagitiminin’ Katma Deger Vergisi Kanununda sayilan
türde bir teslim veya hizmet olarak nitelendirilemeyecegi, sonuç olarak 3065
sayili Yasanin 1. maddesinde kâr payi ve istirak kazançlarinin katma deger
vergisinin konusu olarak sayilmamasi karsisinda dava konusu cezali tarhiyatta
hukuka uyarlik görülmedigi gerekçesiyle tarhiyat(in) kaldiri(masi)” yönünde
verdigi (E.2010/844 K.2011/4852
T.23.12.2011) karari ayni gerekçe ile onamistir (Danistay 3. Dairesi
E.2016/1607 K.2016/1944 T.3.3.2016).
Daha
önce, Istanbul 5. Vergi Mahkemesinin ayni yöndeki E.2009/3090 K. 2011/3161
T.8.7.2011 sayili Kararinin Istanbul Bölge Idare Mahkemesi tarafindan da
onandigini, Istanbul 6. Vergi Mahkemesinin aksi yöndeki bir Kararinin Istanbul
Bölge Idare Mahkemesi tarafindan bozulmasi üzerine Mahkemece bozma kararina
uyularak 5. Vergi Mahkemesi ile ayni yönde karar verdigini (E.2012/2952
K.2012/2810 T.1.12.2012), buna karsilik Istanbul 5. Vergi Mahkemesinin yine ayni
yöndeki bir baska Kararinin (18/6/2010 tarih ve E:2009/2268, K:2010/1502 sayili
kararinin) ise Danistay 9. Dairesinin (E.
2010/11146 K. 2015/72 sayi ve
28.1.2015 tarihli Karari ile bozuldugunu 5.4.2016 tarihli Dünya Gazetesindeki
yazimda duyurmustum.
Görüldügü
gibi konuya bakis ve benimsenen sonuç Mahkemelere, Bölge idare Mahkemelerine ve
hatta Danistay Dairelerine göre degismektedir. Ben, akademik görüsümü zaten daha
önceki yazilarimda gerekçeleriyle zaten belli etmistim. Ilave olarak sunu
ekleyeyim; bir ödemeyi bir Kanun bir sekilde nitelendirirken, baska kanunlar
açisindan yorum yoluyla farkli nitelendirmeler yapilmasi, hukuk birligini
bozar, kanunlar çatismasina yol açar. Hazineye gelir saglayacagiz diye, bir
ödemeye bir tarafta kâr payi, diger tarafta finansman hizmet bedeli denilmesi
bence mümkün degildir.
Gelismeleri
ben yazmaya devam edecegim. Ancak bu farkli kararlar ve tartismalar gösteriyor ki
konu, kanun koyucu açisindan degerlendirilmesi gereken bir boyuta ulasmistir.
Maliye Bakanligi ve Vergi Konseyi Çalisma Grubu, KDV üzerinde çalisirken bu
konuyu da degerlendirmesi bence sarttir.
*) Söz konusu yazilarima
Dünya Gazetesinin web sayfasindan veya www.bumindogrusoz.com
adresinden ulasabilirsiniz.