DAĞITILMAYIP SERMAYEYE EKLENENLER VE
SERMAYE AZALTIMI
Dr.
A. Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya
Gazetesi 15.9.2020
Gelir Vergisi Kanununun " Vergi
Tevkifatı" başlıklı 94. maddesinin 6. bendine (b-i alt bendi) göre tam
mükellef kurumlar; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi
mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara dağıtıkları kâr payları
üzerinden vergi kesintisi yapmak zorundadırlar. Ayrıca anılan bentteki parantez
içi bir hükümle de “kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı olarak
sayılmayacağı” ifade edilmiştir.
Bu düzenlemeler karşısında çok kısa
ve özetle, sermaye şirketlerinin gerçek kişi ortaklarına yapacakları kâr dağıtımlarının
vergi kesintisine tabi olduğunu, ancak söz konusu kârın sermayeye eklenerek
ortaklara bedelsiz hisse veya hisse sendi verilmesinin kâr dağıtımı olarak
kabul edilmemesi nedeniyle bir vergi kesintisinin söz konusu olmayacağını
söyleyebiliriz.
Sermaye şirketleri de bazen vergisel
sebeplerle bazen işletmesel sebeplerle kârlarını ve hatta kanunların
düzenlemeleri gereğince oluşturulan yeniden değerleme fonu, enflasyon
düzeltmesinden kaynaklanan fon, Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1e maddesine göre
oluşturulan fon gibi fonlarını sermayelerine ekleme yolunu tercih
edebilmektedirler.
Ancak bazı şirketlerin bu
düzenlemeleri kötüye kullandığı, önce kârı önce sermayeye ekleyip sonra sermaye
azaltımı yaparak dağıttığı veya Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1e uyarınca
oluşturdukları fonları önce sermayeye ekleyip sonra dağıttığı ve bu suretle kâr
dağtımına bağlı vergi kesintisi hükümlerini berteraf etmeye çalıştıkları da
bilinmektedir. Özel hukukun müesseselerini amaçları dışında kullanarak veya
dolanarak gerçekleştirilen vergiyi içertme amaçlı ve peçeleme teşkil eden bu
gibi hallere itibar edilmeyerek özün önceliği prensibi uyarınca yine
vergilemenin yapılacağı açıktır.
Ancak her olaya peçeleme gözüyle
bakılamayacağı gibi bu konuda bir genelleme de yapılamaz. Bu konuda peçeleme
halinin varlığını ileri sürmek ve delillendirmek, sermayeye eklenen fon veya
kârın sermaye azaltılması ile çekilmesinin işletmedeki sebeplerini incelemek,
fonların veya kârın sermayede kalış süresine bakarak değerlendirmek inceleme
elemanının işi ve görevidir. Ne var ki bu değerlendirme yapılmaksızın ve yanlış
bir genelleme ile oluşan idari anlayış, sermaye azaltımında öncelikle sermayeye
eklenmiş fon ve kârların sermayeden çekildiğinin kabulü ve vergi kesintisi
yapılması gerektiği yönünde oluşmuştur. Böyle bir görüş ise –olay bazında
peçeleme halinin varlığını iddia ve ispat hali hariç olmak üzere-, Kanunlarda
olmayan bir vergi ihdası anlamını da taşımaktadır.
Fon, kâr payı vs. adı ne olursa
olsun bir iç kaynağın sermayeye eklenmesi halinde, artık fon, kâr payı vs.
niteliğini yitirir ve sermayenin bir parçası olarak sermayenin içinde erir.
Nitekim mali tablolarda sermayenin kısımlara ayrılarak veya kaynaklarına göre
tasnif edilerek yer aldığını ben hiç görmedim. Sermaye azaltımı yapıldığında
azaltılan, iç kaynaktan- dış kaynaktan, nakden veya aynen konulmuş ayırımı söz
konusu olmaksızın sermayedir.
Sermaye azaltımı sonucunda azaltılan tutardan
dolayı ortaklara iade edilen tutar, Gelir Vergisi Kanununun hükümlerine göre ne
menkul sermaye iradıdır ne de değer artış kazancını oluşturur.
Burada bir garip durum da ortaya
çıkmaktadır. Örneğin (A) şirketi, KVK 5/1e’den oluşan fonunu sermaye eklese,
ortaklarına bedelsiz hisse senedi verse, ortak Bay (A) nezdinde bir kesinti
veya beyan yoluyla vergileme söz konusu olmayacaktır. Birkaç yıl sonra Bay (B),
(A)’nın bütün hisseleri şirketin sermayesine bakarak oluşan bedelden satın alsa
ve şirket birkaç yıl sonra sermaye azaltımı yapsa, ne fonun oluşum yılında ne
de sermaye eklendiği yılda şirkette olmayan Bay (B) vergi kesintisine muhatap
olacaktır.
Burada idari anlayışta illa bir
vergileme yapılmak ve genelleme yolu ile peçelemenin önüne geçilmek isteniyorsa
vergi kanunlarına, içerisinde iç kaynakları oluşturan ve vergi kanunlar
uyarınca oluşturulmuş fonları barındıran sermayenin, ekleme işlemini takip eden
5 veya 10 yıl gibi belli edilecek süreden önce azaltılması halinde, söz konusu
fonların işletmeden çekilmiş sayılacağına ve bu tutar üzerinden vergi kesintisi
yapılacağına dair bir hüküm konulması gerekmektedir.
Nitekim vergi mahkemeleri de bu hususa işaret ederek; “(…) vergiden istisna edilerek sermayeye ilave edilen yeniden
değerleme fonu, özel fonlar, maliyet artış fonu, enflasyon düzeltmesi olumlu
farkları gibi zamanla iç kaynaklara dönüşmüş fonların daha sonra sermaye
azaltımı suretiyle işletmeden çekilmesi durumunda vergilendirme
yapılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.” demektedir. (İstanbul 1. Vergi Mahkemesinin 2017/1611 sayılı Kararı, İstanbul
12 Vergi Mahkemesinin 2018/2946 sayılı kararı)
Nihayet
Danıştay 9. Dairesi E. 2016/4386 K. 2019/292 sayı ve 13.2.2019 günlü Kararında “dağıtılmadığı sürece tevkifata ve
beyana konu olmayan kâr paylarının Yasa hükümlerinin tanıdığı imkândan
faydalanılarak sermayeye eklendiğinde şekil değiştirdiğine ve kâr payı olmaktan
çıkıp sermaye haline geldiğine, bu nedenle de tasfiye sonucu geri verilen
sermaye paylarından dağıtılmayıp sermayeye eklenmiş kâr payını ayrıştırıp
vergilendirmenin Yasa'nın kârın sermayeye eklenmesinin kâr dağıtımı
sayılmayacağı yönündeki hükmüne ve amacına da aykırı olacağına işaret etmiş ve
“yasada öngörülmeyen bir hususun tebliğ, sirküler, özelge gibi idari işlemlerle
vergilendirilmesinin mümkün olmadığına” hükmetmiştir.