VERGİ
YARGISINDA ADALET ARAYIŞI
NbEkonomi
15.11.2002
Bir süredir yargı
kararlarını izliyorum. Özellikle istinaf yargılaması sonucunu oluşan kararlara
bakıyorum. Gerçi Bölge idare Mahkemeleri bu kararları yayınlamıyor. Hatta en
ilginci, İstanbul BİM uygulaması. Tektük yayınlanan kararlarda, kararın Esas ve
Karar numaraları dahi yok. Ne atıf yapabilirsiniz, ne de emsal
gösterebilirsiniz. Anayasa Mahkemesi ve AİHM, tarafların ismini dahi
yayınlarken, Anayasal olarak yargılamanın (ve bence sonuçlarının dahi)
aleniliği ilkesi varken bu derece içe kapanıklığı ve mahremiyet yaratılmasını,
vergi ihtilaflarında “vergi mahremiyeti ilkesi”ni, “yargılamanın aleniliği”
ilkesinin üzerine çıkarmanın gerekçelerini anlamakta zorlanıyorum. Ben
incelediğim kararlara ancak, “Lexpera” adlı yayıncı kuruluşun sitesinden
eriştim. Ticari bir site de olsa, adalete hizmet eden bir site.
Neyse konum, yargı
kararlarına erişim sorunu değil. Şimdi demek istediklerimi anlatmak için
bir-iki örnek vereyim. Dava konularını çok kısa özetleyeceğim.
İzmir’de bir firma
aleyhine rapor yazılıyor. Raporun konusu transfer fiyatlandırması, kur farkları
için fatura düzenlenmemesi ve bağlı ortaklarla yapılan ticari işlemlerden doğan
alacakların, bağlı ortaklardan alacaklar hesabı yerine alıcılar hesabında izlenmesi.
Mükellef dava açıyor vergi mahkemesinde tarhiyat tamamiyle iptal ediliyor.
Gerekçeler konum açısından önemli değil. Neticede karar istinaf konusu
yapılıyor. İstinaf mahkemesi kararı kaldırıyor ve davanın reddine kesin olarak karar
veriyor. Mükellefin artık yapacağı hiçbir şey yok.
Bir başka olayda bir
otomotiv bayinin müşterilerine kredi veren banka, kendisine müşteri temin
edildi diyerek, müşteriyi kendisine yönlendiren bayinin ortakları olan veya
olmayan personelinin banka hesaplarına -bir tür pazarlama stratejisi olarak- promosyon
ödemesi yapıyor. İnceleme elemanı da bu ödemelerin, şirketin geliri olduğu,
özünde şirket tarafından gelir sağlanıp personele ödendiğinin kabulünün
gerektiği, dolayısıyla şirketin gelir yazıp, sonra stopaj yaparak personele
aktardığının kabulü gerektiği gerekçesi ile şirket aleyhine mükellef ve vergi
sorumlusu sıfatıyla tarhiyat öneriyor. Şirketin tarhiyatları dava konusu
yapması üzerine, vergi mahkemesi davayı reddediyor. İstinaf aşamasında ise
İstinaf mahkemesi, vergi mahkemesi kararını kaldırarak davanın kabulüne ve
tarhiyatların iptaline kesin olarak karar veriyor. Şimdi vergi dairesi ne
yapacak? Yapacağı hiçbir şey yok.
Bu örnekleri çoğaltmak
mümkün. Kararların doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmıyorum, gerekçelerine
de bakmıyorum, konum dolayısıyla sadece sonuçlarına bakıyorum.
Her kararın kanunlara
uygunluğu kadar, en azından tarafların adalet duygusunu da bir ölçüde de olsa
tatmin etmesi gerekir. Tartışmak istediğim, doğruluk veya yanlışlıklarının
dışında, bu kararların adalet duygusunu tatmin edip etmediği.
Bir anda elinde bir
karar bulanın, kazandığı davayı kaybeden tarafın (bazen mükellef bazen vergi
idaresi), hele ki istinaf mahkemesinin kararının yanlış ve hatalı olduğunu
düşünüyorsa, yapabileceği hiçbir şeyinin olmamasının, adalet duygusunda bir
zedelenme yaratması kaçınılmazdır. Hem de bu sonuç, usul kanununda
“yargılamanın hızlandırılması” adına yapılan değişikliklerden kaynaklanıyorsa
düşünce, doğal olarak hızlı adaletin her zaman adalet getirmediği yönünde
oluşuyor. Özellikle, istinaf mahkemelerinde duruşmasız karar veriliyor olması
da bu yöndeki düşünceleri pekiştiriyor. Taraflarda doğal olarak, “mahkeme beni
bir defa olsa da dinlemedi” düşüncesi oluşuyor.
Buradaki olumsuzluğu,
istinaf sistemi kurulurken de yazmıştım. Bu konunun mutlaka gözden geçmesi,
değerlendirilmesi gerekiyor.
Okurlarım bilirler ki,
ben çözüm önerisi oluşturamadığım konularda pek yazmam. Bir eleştiri
yapılıyorsa, olması gerekenin de söylenmesi gerekir.
Burada bence, vergi mahkemeleri ile istinaf
mahkemeleri kararlarının farklı yönlerde olduğu hallerde temyiz yolunun
açılması gerekiyor. Her iki mahkemenin de aynı şeyi düşündüğü, bir başka
deyişle istinaf mahkemelerinin onama kararı verdiği haller dışında, temyiz
yolunun açılması, usul kanununa bu yönde bir hüküm konulması gerekmektedir.
Nitekim, mahkemelerce
iki bilirkişi incelemesi yaptırılan hallerde bilirkişi raporları çelişikse
üçüncü bir inceleme yapılmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanununa göre temyiz yolu
kapalı davalarda, ilk derece mahkemesinde beraat eden kişi istinaf
yargılamasında cezaya çarptırılırsa, bazı istisnaların dışında temyiz olanağına
kavuşur. Bütün bunlar gösteriyor ki, adaletin tecellisi için, fikirler/kararlar
çatışırsa üçüncü bir göze, üçüncü bir bakış açısına ihtiyaç vardır.
Şimdi aynı ihtiyaç
idari yargılama usulünde de doğmuştur. Daha önce kesin kararlar da karar
düzeltme yolunun ihdasında yarar var diye yazmıştım. Ancak şimdilerde aynı
gözün tekrar bakmasına nazaran farklı bir gözün değerlendirmesinin yararlı
olacağını düşünüyorum.
Bu nedenle de tek
hakimli vergi mahkemelerince verilen kararlarda karar düzeltmesi müessesesinin
ihdasında, istinaf yolunda ise temyize kapalı kararlarda vergi mahkemesi ile
istinaf mahkemesi kararlarının farklı yönlerde (kabul – red veya red – kabul
yönlerinde) oluşması halinde temyiz yolunun açılmasında yarar olduğunu
düşünüyorum.