UKRAYNA VE RUSYA’DAN OLAN ALACAKLAR
Dr. A. Bumin DOĞRUSÖZ
DÜNYA Gazetesi/ 10.3.2022
Bu
gün aslında beyan dönemi dolayısıyla yine bir gelir vergisi konulu yazı
yazacaktım. Ancak Ukrayna – Rusya savaşı, köşemin gündemini de değiştirdi. Bu
savaşı kim kazanırsa kazansın, ekonomik açıdan iki tarafında da kaybedeceği
muhakkak. Bu savaştan sadece onlar zararlı çıkmayacak. Türkiye’nin turizm
gelirleri kadar, Ukrayna ile ticaret yapanlar, Rusyanın swift sisteminden
dışlanması dolayısıyla Rusyadan ihracat bedeli alacağı olanlar da bu savaştan
zarar görüyor. Söz konusu ülkelerden alacakları olanların, bu alacaklarını
nasıl değerlendirecekleri, şüpheli alacak karşılığı oluşturabilmek için mutlaka
o ülkelerde dava açmaları mı gerektiği, oralarda dava açmanın bu ortamda nasıl
olabileceği şeklinde pek çok sorunun gelmesi üzerine, ben de oralarda dava
açmaya gerek olmadığına ilişkin yargı kararlarından hareketle daha önce
yayınladığım bir yazıyı tekrar gündeme getireyim dedim.
Vergi
Usul Kanununun 323. maddesine göre tahsili mümkün olmayan bir alacağın şüpheli
alacak karşılığına konu edilerek vergi matrahının dışında bırakılabilmesi için;
alacağın ticari veya zirai faaliyetle ilgili olması, dava veya icra safhasında
bulunması, borçlunun iflas etmiş olduğu hallerde alacağın iflas masasına
yazdırılmış olması gerekmektedir. Dava safhasında olma, ülke içinden olan
alacaklar için Türk Mahkemelerinde dava açılmış olma halini ifade etmektedir.
Peki alacak, bir yabancıdan (yabancı ülkede mukim yabancıdan) ise yine Türk
Mahkemelerinde dava açmak yeterli olacak mıdır?
Önce
şu hususu belirteyim. Yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi ile mahkemede
hangi ülke hukukunun uygulanacağı meselesi, farklı konulardır. Bu nedenle bir
Türk Mahkemesi bir ihtilafı Fransız kanunlarına göre çözebileceği gibi, bir
İngiliz Mahkemesi de Türk Kanunlarına göre de ihtilafı çözebilir. Bu gibi
hallere özellikle velayet, miras hukuku gibi ihtilaflarda rastlanılmaktadır. Bu
nedenle konumuz dışındadır.
Bir
ticari ilişkide sözleşmenin tarafları, aralarında çıkabilecek ihtilafların
hangi ülke hukukuna göre çözümleneceğine ilişkin kurallar
kararlaşlaştırabilecekleri gibi bu ihtilafların hangi ülke mahkemelerinde
çözümlenebileceğine dair kurallar konusunda da anlaşabilirler. Ben yazımda
taraflar arasında bu şekilde bir anlaşmanın var olmadığı hali dikkate alacağım.
5718
sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 40. maddesine
göre “Türk mahkemelerinin milletlerarası
yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.” O halde
yabancılardan olan alacaklar konusunda Türk Mahkemelerinin yetkili olup
olmadığını anlamak için iç hukuka bakmak gerekmektedir.
2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 50. maddesinde “para veya teminat borcu için takip hususunda
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yetkiye dair hükümleri kıyas
yolu ile tatbik olunur” hükmü yer almıştır. Demek ki yabancıların ticari
alacaklarla ilgili olarak icraya verilmesi konusunda da, yabancılara dava
açılmasında da -1086 sayılı Kanunun yerini alan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununa bakmak gerekecektir. 6100 sayılı Kanunun “sözleşmeden doğan davalarda
yetki” başlıklı 10. maddesinde ise “sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa
edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” kuralına yer verilmiştir.
O
halde sorunu çözmek için, ticari borçlarda ifanın nerede yapılması gerektiği
sorusuna yanıt aramak gerekecektir. Bu sorunun yanıtı ise 6098 sayılı Borçlar
Kanununun 89. maddesinde, belirlenmiştir. Maddeye göre, taraflar arasında
açıkça veya örtülü şekilde aksi kararlaştırılmış olmadıkça para borçlarının ifa
edilmesi gereken yer, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeridir.
Bu
düzenlemelere göre; Türk mahkemelerinin yetkisi konusunda 5718 sayılı
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 40. maddesine göre iç
hukuka bakmak gerekmektedir. İç Hukukta ise icra konusunda İcra ve İflas
Kanunu'nun 50. maddesi yetki konusunda adli yargının usul kanunu olan Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'na yollama yapmakta, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ise “ifa
yeri mahkemesinin” yetkili olduğunu söylemektedir. Para borçlarında ifa yeri
ise Borçlar kanununun 89. Maddesine göre alacaklının yerleşim yeridir. O halde
Türk firmaları veya şirketlerinin, yabancı şirketlerden olan alacaklarını dava
yoluyla takip etmek istemeleri halinde, Türk Mahkemeleri de yetkilidir.
Bu
nedenle Türk şirketlerinin yabancı şirketlerden olan para alacakları için Türk
Mahkemelerinde dava açmış olmaları, şüpheli alacak karşılığı ayırabilmek için
yeterlidir. Bu nedenle mutlaka borçlunun bulunduğu ülkede dava açmak, hele ilgili
ülkede yüksek yargı harçları ve vekâlet ücretlerini ödemek şart değildir.
Nitekim
bu konuda açılan davalarda da yargı anlayışı, görüşümüz doğrultusundadır. Bu
konuda örnek olarak, Danıştay 3. Dairesinin E. 2011/5130 K.2015/10182 sayı ve
28.12.2015 günlü Kararı ve Danıştay 4. Dairesinin E. 2008/399 K.2010/3271 sayı
ve 27.5.2010 günlü Kararlarını gösterebilirim.
Bu
nedenle idari anlayışa hâkim olan ve ihtilaflara sebebiyet veren,
“yabancılardan olan ve tahsil edilemeyen alacaklarda şüpheli alacak karşılığı
ayrılabilmesi için ilgili ülkede dava veya icra yoluna başvurulmuş olması
gerektiği” şeklindeki görüşün gözden geçirilmesi, hiç olmazsa Ukrayna ve
Rusya’dan alacaklar konusunda bir açıklama yapılması gerekmektedir.
Açıkladığım
yargı kararları uyarınca mükellefler, hiç şüphesiz, ileride risk almamak için
ihtirazi kayıtla da beyanda bulunabilirler.
İhracattan
doğan alacaklar elden tahsil edilerek de yurda getirilebilir. Ancak bu konunun
ihracat genelgesinde açıklığa kavuşturulması gerekmektedir, aksi halde bu
noktada sorun yaşanabilir.