VERGİ BARIŞI VE HÂKİMLERİN HARCANAN EMEĞİ
Dr.
A. Bumin Doğrusöz
Dünya
Gazetesi 17.6.2021
Yargılamanın
aleniliği ilkesine ve emsal kararlara ulaşım hakkına rağmen, Danıştay Kararlarına
ulaşmak pek mümkün değil. İstinaf mahkemesi kararlarına da erişmek mümkün
değil. Bu nedenle ülkemizde, kendi alanım vergi hukuku itibariyle, vergi
mevzuatına ilişkin yargı anlayışını, yorumunu sağlıklı olarak ortaya koymak
mümkün olamamaktadır. Danıştay Daireleri arası ve Bölge İdare Mahkemelerinin
vergi ile ilgili kurullarının kararlarının çelişki ve istikrarsızlığını da gizlenmektedir.
Oysa tüm kararların, Danıştay ve BİM’lerin web sayfalarında yayınlanmasına
hiçbir engel yok.
Bir
zamanlar Danıştay Kararlarını, vergi alanında yayınlanan dergilerden, rahmetli
Şükrü Kızılot hocanın kitaplarından izliyorduk. Şimdilerde ise sosyal medyanın
gelişimi ile vergicilerin attığı tweet’lerden öğreniyoruz. Kimi vergi hukukuna
katkı olsun diye, kimileri de reklâm olsun diye yargı kararlarını twitter
üzerinden paylaşıyorlar. Saik ne olursa olsun, bu dahi bilerek veya bilmeyerek
vergi hukukuna katkı sağlıyor.
Bu
günkü yazımda yine twitter’da gördüğüm bir vergi mahkemesi ara kararı üzerinde
durmak ve bu karar üzerinden, şu anda da gündemde olan ihtilaflı borçların
yapılandırılması konusuna girmek istiyorum.
Vergi Mahkemesi 2 maddelik ara
kararının birinci maddesi ile davalı idareden dava konusuna ilişkin bir kısım
belgeleri istiyor. Dava konusu konumuz dışında olduğundan bizi ilgilendirmiyor.
Ancak kararın ikinci maddesi ilginç ve aynen aktarıyorum.
“Davacı
vekilinden 9.6.2021 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7326
sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun uyarınca uyuşmazlık konusu vergi ve cezalara ilişkin
olarak yapılandırma başvurusunda bulunulup bulunulmayacağının sorulmasına (…)
ara kararı gereğinin yerine getirilmesi için bu kararın tebliğinden itibaren 30
gün süre verilmesine (…)”
Mahkeme
böyle bir ara kararı verebilir mi? Davacı ve borçlu mükellefe Kanun 31.8.2021
tarihine kadar başvuru süresi vermişken, Mahkeme bu süreyi 30 güne indirecek
şekilde irade açıklaması isteyebilir mi? Bunlar elbet teorik olarak
tartışılabilir. Ben konuya bu açıdan yaklaşmayacağım.
Mahkeme
sorusunda haksız mıdır? Bence haklıdır. Mahkeme mealen, “Yararlanacaksan
dosyayı bekleteyim, idareye müracaat ve feragat beyanının ulaştığında bende
dosyayı kapatırım, bana boş yere dosyayı okutma, karar yazdırmakla uğraştırma,
ben de bu arada başka dosyalarla ilgilenirim” diyor.
Bu
güne kadar ihtilaflı borçların vergi barışına konu edilmesini, hep içtihatların
oluşmasını engellemesi ve vergi hukukunun gelişme yolunu kapatması yönlerinden
eleştirmiştim. Oysa bu ara karar, konuya bir başka açıdan daha bakmamızı
gerektiriyor.
İhtilaflı
borçlarda yapılandırma yapılması ve davadan feragat edilmesinin, ortaya
çıkardığı bir başka sıkıntıda, mahkemelerin harcanan emeği konusunda. Hele müracaat
süresinin uzun tutulması, 7326 sayılı Kanunda olduğu gibi yaklaşık 3 ay olarak
belirlenmesi mahkemeleri de çalışıp çalışmamak, karar verip vermemek
konularında haklı olarak duraksamaya düşürmektedir. Mahkeme bu günlerde dosyayı
inceleyip, duruşma yapıp, bir de gerekçeli karar yazdıktan sonra neticede de
mükellef 31 Ağustos’da davasından feragat edecekse, mahkemenin, hâkimlerin
emeğine yazık değil midir? Hâkimler, bu süreyi başka dosyalara, okuyup
araştırmaya ayırmaktan mahrum edilmektedir. Dolayısıyla ihtilaflı borçlara,
yargının iş yükünü azaltıyor gözüyle bakmak yanıltıcıdır. Yargının iş yükünün
azalttığı kazanç, barışa kadar harcanan emeğin maliyetiyle birlikte dikkate
alınması gerekir.
Mahkemelerin
emeğini de dikkate alacak, hak kayıplarını ortadan kaldıracak, vergi hukukunun
gelişimi için gereken içtihatların da oluşumunu sağlayacak bir öneride daha
önce bulunmuştum. Kısaca tekrar edeyim.
Önerim
şu: Vergi ihtilaflarını ortadan kaldırmak üzere kesinleşmemiş borçlarda
yapılanma yoluna gidilirken, 60’lı yılların Kanunlarında olduğu gibi, davadan
feragat koşulu ihtiyari olarak aranmalıdır. Ancak bu ihtiyariliğin; yapılandırmadan
yararlanmakla birlikte davasını sürdüren kişilerin, bir diğer deyişle
kendisinin haklılığına, idari işlemin hukuka aykırılığına son derece inananların
haksız çıkmaları, davayı kaybetmeleri halinde yapılandırılan borcun % 10’u
tutarında haksız çıkma zammı ödeme yükümlülüğü altına alınması koşulunu da
içermesi gerekmektedir. Mükellef davasını kazanırsa, yapılandırma iptal
edilerek iade yapılır, aksi halde % 10 tazminat alınır.H
Bu
suretle hem mahkemelerin emeği karşılıksız kalmaz, hem de içtihat oluşumunun
yolu muhafaza edilmiş olur. Bu suretle haksız vergi talepleri, bir diğer
deyişle hukuka aykırı işlemler sistemden ayıklanmış ve mükellefler nezdinde de
adalet duygusu tatmin edilmiş olur.