DÜZELTME TALEPLERİNİN REDDİ VE YARGIYA BAŞVURU
Dr.
A. Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya
Gazetesi 15.10.2020
Hemen her hukuk dalı, kendi açısından
“hata” kavramına yer vermiştir. Hata hâli ve kavramı Vergi Usul Kanunumuzda da
yer bulmuş ve Kanunun 116. maddesinde “vergiye müteallik hesaplarda veya
vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi
istenmesi veya alınmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır. İzleyen maddelerde hata,
hesap hataları ve vergilendirme hataları olmak üzere iki ana türe ayrılmıştır. Kanun
matrahta veya vergi miktarında yapılan hatalarla mükerrer vergi tarhını hesap
hatası olarak kabul etmiştir. Kanunda vergilendirme hataları ise mükellefin
şahsında hata, mükellefiyette hata, mevzuda hata ve vergilendirme yahut
muafiyet döneminde hata şeklinde sayılmıştır (VUK md. 117 ve 118)
Görüldüğü
gibi, vergi hukukunda hatadan söz edebilmek için, varlığı ileri sürülen
hataların bu aktardığımız hâllerden birisinin kapsamı içerisinde yer alması
gerekmektedir.
Hiç şüphesiz ki idare, idari işlemde
(ki genellikle tarh işlemi şeklinde karşımıza çıkmaktadır) hata bulunduğu
iddiasıyla yapılan başvuruları kabul ile sonuçlandırmak durumunda değildir ve zaten
başvuruların çoğunluğu “ret” işlemi ile sonuçlanmaktadır.
İdarenin bu ret işlemleri de hiç şüphesiz
yargı denetimine açıktır. Bu ret işlemine karşı ilgililer tabii ki dava
açabilirler. Ancak burada yargıya geçiş, özellikle dava açma süresi bakımından
bazı özellikler taşımaktadır.
Bu noktada önem taşıyan husus, hata
ile sakat olduğu savı ile idareye yapılan başvurunun, başvuruya konu işleme
karşı doğrudan dava açma süresi içerisinde yapılıp yapılmadığıdır. Örneğin, bir
tarh işlemine karşı, bir başka deyişle tebliğ edilen vergi ceza ihbarnamesinin
düzeltilmesi için yapılan başvurunun bu işleme karşı 30 günlük dava açma süresi
içerisinde yapılıp yapılmadığı, dava yolu ve dava açma süresinin
belirlenmesinde önem taşımaktadır.
Eğer hata ve düzeltme başvurusu, 30
günlük dava açma süresi içerisinde yapılmış ise ilgililer vergi dairesinin ret
işleminden sonra bu ret işleminin iptali için dava açabilirler. Burada idareye
başvuru, dava açma süresini durdurucu niteliktedir. Bu nedenle dava açma
süresi, 30 günlük süreden idareye başvuru için harcanan zaman düşülerek
hesaplanır ve kalan süre kadardır. Örneğin mükellef kendisine 1 Haziran günü
tebliğ edilen vergi ceza ihbarnamesinin hata ile malül olduğu savı ile 18
Haziran günü vergi dairesine müracaat etmişse, ret cevabının kendisine
tebliğinden sonra dava açma süresi 12 gün olacak ve 12. günün mesai saati
bitiminde sona erecektir. Vergi
dairesinin 60 gün içerisinde cevap vermemesi halinde ise bu 12 günlük süre,
vergi dairesine müracaatı izleyen 60 günlük zımni ret süresinin bitiminden
itibaren başlayacaktır.
Hata ve düzeltme başvurusunun, 30 günlük dava
açma süresi geçirildikten sonra yapılması halinde vergi dairesinin açık veya
zımni ret işlemine karşı doğrudan dava açılıp açılamayacağı tartışmalıdır.
Tartışmanın sebebi ise Vergi Usul Kanununun 124. maddesidir. Maddeye göre, “vergi mahkemesinde dava açma süresi
geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanlar şikâyet yolu ile
Maliye Bakanlığına müracaat edebilirler”. Mahkemeler bu düzenlemeye göre dava
açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri ret olunanların dava
açmadan önce Maliye Bakanlığına müracaat etmeleri gerektiği, oradan da ret
cevabı alınması veya 60 gün içinde cevap verilmemesi durumunda 30 gün
içerisinde dava açılabileceği görüşünde. Bu yolu izlemeden önce dava açılması
halinde Mahkemeler genellikle ön inceleme aşamasında “idari merci tecavüzü” kararları vererek dava
dilekçesini müracaat dilekçesi olarak Maliye Bakanlığına göndermektedirler. Bu
durumda dava dilekçesi, Maliye Bakanlığına müracaat dilekçesi olarak kabul
edilmektedir.
Ancak az da olsa bir kısım mahkemeler,
yukarıda aktardığımız maddenin son kelimesinin “edebilirler” şeklinde olması
dolayısıyla ilgililerin burada bir seçimlik hakka sahip olduğu, bu yola
gitmenin zorunluluk olmadığı ve doğrudan dava açılabileceği görüşü ile açılan
davayı doğrudan inceleme yoluna gitmektedirler.
Bu davalarda dikkate edilmesi gereken husus,
dava konusunun hatalı işlem olmadığı, ret işlemi olduğudur. Bu nedenle mahkemenin
kararı sadece ret işlemini iptal olacaktır. Ret işleminin iptalinden sonra
idarenin asıl işlemle ilgili yeni bir işlem oluşturması gerekmektedir. Bu
işlemin ne yönde olacağını ise büyük ölçüde mahkeme kararı belirler. Eğer
mahkeme, ret işlemini asıl işlemde hata olduğu ve düzeltilmesi gerektiği
gerekçesi ile iptal etmişse idare, asıl işlemi (örneğimizde vergi ceza
ihbarnamesini) düzeltmek zorundadır. Ancak mahkeme ret işlemini usul yönünden
de iptal edebilir. Örneğin ret işleminin yetkili memurun imzasını taşımadığı, gerekli
incelemeyi içermediği gibi bir gerekçe ile iptal edildiği bir durumda, idare bu
eksikliklerini gidererek talebi tekrar reddedebilir. Bu durumda bu yeni ret
işlemi aleyhine tekrar dava açmak gerekecektir.