DELILE ULASMA YOLU ÖNEMSIZ MIDIR?
Dünya Gazetesi
11.9.2018
Incelemelerde idarenin dayandigi delillerin genelde
hukuk, özelde vergi hukuku tarafindan kabul gören delillerden olmasi gerekir.
Idarenin hukuken muteber kabul edilmeyen bir delile dayanarak islem yapmasi,
hukuk devletinde düsünülemez.
Ancak delillerin hukuken kabul
edilebilir olmasi kadar, delillerin elde edilis biçimi de önemlidir. Hukuk
devletlerinde hukuk kurallari, sadece kisiler için degil, ayni zamanda devletin
tüm organlari için de ayni sekilde geçerli olmak zorundadir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi'nin de pek çok kararinda vurguladigi gibi "hukuk devleti, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu gelistirerek sürdüren, hukuku tüm
devlet organlarina egemen kilan, anayasaya aykiri durum ve tutumlardan kaçinan,
kazanilmis haklara saygi duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren,
bütün eylem ve islemleri anayasa ve hukuk kurallarina uygun ve yargi denetimine
açik bulunan, yasalarin üstünde yasakoyucunun da bozamayacagi temel hukuk
ilkeleri ile anayasanin bulundugu bilincinde olan devlettir."
Delillerin elde edilis biçiminin
önem tasimasi, hukuka aykiri yoldan elde edilmis bir delilin yargi nezdinde
itibar görüp görmeyecegi sorununu da birlikte getirmektedir.
Hukuka aykiri yoldan elde edilmis
bir delilin yargida kullanilip kullanilamayacagi sorunu, özellikle ceza
hukukunda çokca tartisilmis bir konudur. Ancak ceza hukuku açisindan bu
tartisma, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu ile sona ermistir. Yeni kanun 217/2.
maddesinde kisilere yüklenen suçlarin ancak hukuka uygun sekilde elde edilmis
her türlü delille ispat edilebilecegini hükme baglamakla, mahkemelerin
kararlarinda hukuka aykiri sekilde elde edilen delillere dayanamayacaklarini
vurgulamistir. Ayrica kanunun 230. maddesinde mahkemelerce bu tür delillerin
reddedilerek, dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykiri yöntemlerle elde edilen
delillerin karar metninde ayrica ve açikça gösterilmesi gerektigine isaret
edilmis ve nihayet 289. maddesinde "hükmün hukuka aykiri sekilde elde
edilmis delile dayanmasi bozma sebebi" olarak kabul edilmistir.
Ceza hukuku açisindan çokça
tartisilan ve nihayet yasa düzeyinde çözüme kavusan bu konu vergi hukuku
doktrininde fazla irdelenmemistir. Ancak bu konu, genelde kisi haklari özelde
mükellef haklari açisindan son derece önem tasimaktadir.
Vergi pratiginde her ne kadar yargi
anlayisi da hukuka aykiri yolla elde dilmis delile dayanilarak cezali tarhiyat
yapilamayacagi yönünde gelismis ise de Ceza Muhakemesi Hukukunda yer alan bu
kurallarin Vergi Usul Kanunu'na ve Idari Yargilama Usulü Kanunu'na da
aktarilmasi gerekmektedir. Zira bazi tarhiyatlar idari anlayisin, bu konuda
delillerin geçerliligini ve elde edilis biçimini fazlaca önemsemedigini
göstermektedir.
Nitekim konuyu daha önce yasanan bir
örnekle bir köse yazisina (28.4.2008 /Referans Gazetesi) konu etmistim. Aktardigim
olayda inceleme elemani, Kirklareli'nde bir mükellefin kapali durumda olan
isyerine, ceza hâkiminin izni olmadan, Babaeski Kaymakami'nin yazisina
dayanarak polis yardimi ve çilingir marifetiyle girmis, mükellefin tüm defter
ve belgelerine el koymus, neticede el konulan defterlerden Katma Deger Vergisi
indirim konusu yapilan harcama belgelerinin deftere kaydedilmediginin tespit
etmis, bunun üzerinede indirimlerin reddi suretiyle mükellef hakkinda cezali
tarhiyat önermisti. Neticede yapilan tarhiyat Edirne Vergi Mahkemesi'nce
onanmissa da vergi mahkemesinin tarhiyati onayan karari, hukuka ve usule aykiri
sekilde elde edilen delile dayanilarak tarhiyat yapilamayacagi gerekçesi ile
Danistay 4. Dairesi'nin E. 2006/451 K. 2006/2009 sayi ve 20.10.2006 günlü karari
ile bozulmustu. Daire kararinin gerekçesi özetle "Incelenen olayda,
anayasaya ve Vergi Usul Kanunu'nun 142. maddesinde öngörülen usule uygun olarak
sulh ceza hâkimince verilmis bir karar olmadan, davacinin kapali durumda olan
isyerine Babaeski Kaymakami'nin yazisi üzerine girilerek tüm defter ve
belgelerine el konulmus olup, olay yerinde düzenlenen tutanak esas alinarak
hazirlanan vergi inceleme raporuyla defterlerde gider kayitlarinin bulunmadigi,
dolayisiyla Katma Deger Vergisi indirimlerinin kabul edilemeyecegi iddiasiyla
tarhiyat yapilmistir. Bu durumda davacinin isyerinde yapilan arama ve
defterlere el konulmasi islemlerinin anayasada ve kanunda öngörülen usule
aykiri olmasi nedeniyle usulüne uygun olarak baslanilmayan vergi incelemesine
dayanilarak yapilan tarhiyatta hukuka uyarlik görülmemistir."
Bu defa aktaracagim olay daha da
ilginç. Bir serbest muhasebeci ve mali müsavir hakkinda yapilan incelemede
inceleme elemaninca, muhasebe bürosunda muhafaza edilmekte olup aralarinda Bay
(X)’e ait olanlarin da bulundugu 140 mükellefin yasal defterlerinin bos oldugu,
kayitlarin islenmedigi tespit edilerek, bu defterlere el konulmus, bu durum
SMMM ile inceleme elemani tarafindan imzalanan bir tutanaga baglanmis ve bu
tespite istinaden Bay (X) adina, yasal defterlerinin bos olmasi sebebiyle katma
deger vergisi indirimleri kabul edilmeyerek cezali tarhiyatlar yapilmistir.
Kösemin sinirlar dolayisiyla
uzatmayayim. Neticede Vergi Dava Daireleri Kurulu E. 2017/368 K.2017/626 sayi
ve 13.12.2017 günlü karari ile “defter ve belgeleri usulüne uygun sekilde
yaziyla ve yasada öngörülen süre verilerek kendisinden istenmeyen davacinin
defterlerine, muhasebecisi hakkinda baslatilan bir inceleme sirasinda ve
muhasebecisinin is yerinde, sulh yargicindan alinmis bir arama karari
bulunmaksizin hukuk disi yollarla el konulmus ve davacinin imzasini tasiyan bir
tutanak da düzenlenmemis olmasi karsisinda; vergi incelemesine iliskin yasanin
emredici kurallarina aykiri olarak gerçeklestirilen yöntemler kullanilarak elde
edilen veriler dogrultusunda düzenlenen vergi inceleme raporu uyarinca yapilan
tarhiyatin hukuka uygun oldugundan söz edilemeyecegine” karar vermistir.
Görüldügü gibi, 140 mükellefe
tarhiyat, hukuka aykiri yolla elde edilen delille yapilmis.
Ceza Muhakemesi Hukuku'nda yer alan
aktardigim kurallarin, belirttigim gibi, Vergi Usul Kanunu'na ve Idari
Yargilama Usulü Kanunu'na da aktarilmasi gerekmektedir.