TAKDİR KOMİSYONUNUN TAKDİR SÜRESİNİN YOKLUĞU
Dr. A. Bumin
Doğrusöz
Dünya
/ 23.6.2022
Geçen yazımda tahsil
zamanaşımını kesen hâllerin bir bütün olarak değerlendirmesinin hukuk
güvenliğini ihlal sonucunu yarattığını ve hukuk devleti ilkelerini ihlal
ettiğini yazmış, tarh zamanaşımı süresini durduran halin dahi süreyi ne kadar uzatabileceği
kanunda yazılı iken benzeri bir düzenlemenin tahsil zamanaşımı için de
öngörülmesi gerektiğini ifade etmiştim.
Ancak tarh zamanaşımında
takdir komisyonuna müracaatın süreyi uzatmasının sınırlandırılmasıyla birlikte
tüm sorunlar çözülmüş değildir. Konuyu geçmişi ile birlikte aktararak
değerlendirelim.
Vergi Usul Kanunu'nun tarh
zamanaşımı süresini düzenleyen 114. maddesine göre vergiyi doğuran olayı
izleyen yılbaşından itibaren beş yıl içinde tarh ve tebliğ edilmeyen vergiler
zamanaşımına uğrar. Bu maddenin ikinci fıkrasında yer alan düzenleme ise şu
şekildeydi; "Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir
komisyonuna başvurulması zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr
komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren işlemeye
devam eder."
Mükellef haklarını önemli
ölçüde zedeleyen, takdir komisyonlarına matrah belirleme konusunda sınırsız bir
süre veren, yetersiz örgütlenme ve iş yoğunluğu nedeniyle komisyonlarda yıllarca
beklemenin acısını da mükelleflere gecikme faizi olarak çektiren ve dolayısıyla
hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırılması mümkün olmayan bu ikinci fıkra düzenlemesi,
Diyarbakır Vergi Mahkemesinin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi'nin E.
2006/124 K. 2009/146 sayı ve 15.10.2009 günlü kararı ile iptal edilmişti.
Yüksek Mahkeme bu iptal
kararının yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girmesini kararlaştırmış ve bu süre
zarfında Yasama Organınca bir düzenleme yapılmayınca da Karar 8 Temmuz 2010
günü yürürlüğe girmiş ve dolayısıyla bu tarih itibariyle söz konusu ikinci
fıkra hukuk aleminden kalkmıştı. Burada doğan boşluğu gidermek üzere 6009
sayılı Kanunda konuya ilişkin bazı düzenlemelere yer verilmiştir.
6009 sayılı Kanunla (md.8)
VUK’un 114. maddesinin iptal edilen fıkrası yeniden düzenlenmiş ve takdir
komisyonunda geçen sürenin zamanaşımını durduracağı yine kabul edilmekle
birlikte Yüksek Mahkemenin iptal gerekçesi doğrultusunda “duran sürenin bir
yılı geçemeyeceği” hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme halen de geçerliliğini korumaktadır.
Ancak bu düzenlemeler
yapılırken Anayasa Mahkemesinin takdir komisyonuna sınırsız süre verilmesini
eleştiren kararı, karşılanmamıştır. Yapılan düzenlemede, takdir komisyonunun ne
kadar süre içerisinde karar vermesi gerektiğini belirten bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
6009 sayılı Kanunla getirilen ve takdir komisyonunda geçen sürenin bir yılı
aşamayacağı şeklindeki düzenleme sadece zamanaşımı süresinin hesabı ile ilgili
ilgilidir.
Bu sürenin belli olmaması,
anılan Anayasa Mahkemesi Kararında da belirtildiği gibi, Anayasanın 2. maddesinde
yer alan hukuk devleti ilkesinin belirlilik ve hukuki güvenlik ilkesine
aykırıdır ve vergilendirme mükellefler bakımından güvensiz bir sisteme
dönüşmektedir.
Tarh zamanaşımı süresinin
ilk yılında takdir komisyonuna sevk edilen bir mükellefle ilgili olarak takdir
komisyonunun bir ilâ dört yıl içerisinde her zaman karar verebilecek olduğu
düşünülürse, burada sürenin keyfi şekilde kullanılmaya elverişliliği daha rahat
görülecektir. Makul süre kavramını kat be kat aşan bu sürenin, takdir
komisyonlarının iş yükünden ve komisyonların örgütlenmesinin yetersizliği
sebeplerinden kaynaklandığı ileri sürülebilirse de böyle bir gerekçe idare
hukuku açısından hizmetin kötü örgütlenmesini ve dolayısıyla hizmet kusurunu
ifade edecektir. Üstelik buradaki hizmet
kusurunun bedelini de mükellef gecikme faizi olarak ödemektedir.
Burada bir yasa boşluğu
vardır ve bu boşluk çıkan ihtilaflarda yargıç tarafından doldurulması gereken
bir boşluktur. Nitekim takdir komisyonunun bir yılı aşan bir sürede karar
verdiği bir olayda bu boşluğu, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava
Dairesi E.2016/1029 K.2017/448 sayı ve 20.2.2017 günlü Kararı ile ve “takdir
komisyonunun kararının zamanaşımı süresini durdurma süresini, takdir
komisyonunun matrah takdiri için kullanabileceği azami süre olarak kabul etmek
suretiyle” doldurmuştur. Kararın gerekçe kısmı aşağıdaki gibidir.
“Mükelleflerin ticari faaliyetlerini, mal
varlıklarını ve ileriye dönük kararlarını doğrudan
etkileyecek olan tarhiyatların temelinde yer alan takdir komisyonu kararlarının
alınma süresinin de belirli olması
gerekmektedir. Anayasa
Mahkemesi kararında belirtilen bir yıllık süre, sadece zamanaşımının duracağı süreye ilişkin
olmayıp, söz konusu bir yılı aynı zamanda takdir komisyonunun matrah takdiri
için kullanabileceği
azami süre olarak kabul etmek, mükelleflere hukuki güvence sağlayan belirlilik ilkesinin de bir gereğidir. Aksi halde, sınırsız veya
genel zamanaşımıyla sınırlı
sürede matrah takdir edilebileceği, ancak bu sürenin sadece bir yıllık
kısmının zamanaşımını durduracağının kabul edilmesi, Anayasa Mahkemesin kararında sözü edilen ve eleştirilen
İdarenin öngörülemeyen keyfiliğini
doğurur ki bu durumda açıkça hukuk devletine aykırılık teşkil eder. Bu nedenle
takdir komisyonu kararı bir yıllık azami süre aşılarak alındığından, söz konusu
idari işlem şekil
yönünden hukuka aykırı olup, bu işleme dayalı olarak yapılan tarhiyatta yasal isabet görülmemiştir.”
İstanbul
Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesinin söz konusu kararı, vergi
hukukunda yargıcın boşluk doldurma işlevi ve mükellef hakları açısından
doktrinde de üzerinde önemle durulması gereken güzide bir karardır.
Aslında
bu boşluk, 2009 yılından beri yasa koyucu tarafından doldurulmayı
beklemektedir.