Anayasa Mahkemesi kararinin ücretlerde yasama geçmesi

08.02.2010 Dr. Bumin DOGRUSÖZ - 4018 görüntülenme YAZDIR

Anayasa Mahkemesi kararinin ücretlerde yasama geçmesi
8 Subat 2010, A.Bumin DOGRUSÖZ

Geçen cumartesi günkü Habertürk gazetesinin ekonomi ekinde, Anayasa Mahkemesi’nin ücretlerin vergilendirilmesi ile ilgili kararinin ücretlerin vergilendirilmesi üzerindeki etkisi ve fazladan ödenen vergilerin iadesi konusunda dava hakki ile ilgili bir genis haber yer aldi. Ancak haberi ve bu konuda görüsüne basvurulan çesitli kisilerin, özellikle hukukçu olmayanlarin açiklamalarini okuyunca benim bile kafam karisti. Bu konuda görüsü alinarak yayimlananlardan biri de ben olunca, konuyu kösemde tekrar degerlendirmek zorunlu hale geldi. 
5479 sayili yasanin 1. maddesiyle Gelir Vergisi Yasasi’nin 103. maddesinde yer alan Gelir Vergisi tarifesi degistirilerek ücretlilerde yüzde 15-20-25-30-35, diger Gelir Vergisi yükümlülerinde yüzde 20-25-30-35-40 olarak uygulanan ikili tarife, dört oranli tek tarife haline getirilmis, Gelir Vergisi’ne tabi tüm gelirlerin, yüzde 15-20-27-35 arasinda degisen oranlara göre vergilendirilecegi öngörülmüs, diger gelir unsurlariyla birlikte ücret gelirleri de dilim oranlari ve tutarlari degisen yeni tarifeye tabi tutulmustu. Söz konusu yasa ile getirilen yeni tarifede Gelir Vergisi’ne tabi gelirlerden 40.000 liradan fazlasinin yüzde 35 oraninda vergilendirilecegi belirtilmisti. 
8 Ocak 2009 günlü Resmi Gazete’de yayimlanan E. 2006/95 K. 2009/144 sayi ve 15.10.2009 tarihli karari ile Anayasa Mahkemesi, 5479 sayili kanunun 1. maddesiyle degistirilen Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesinde yer alan “40.000 YTL’den fazlasinin 40.000 YTL’si için 9190 YTL” ifadesinden sonra gelen “…fazlasi yüzde 35 oraninda…” ibaresinin, “ücret gelirleri” yönünden anayasaya aykiri olduguna ve yayimindan 6 ay sonra yürürlüge girmek üzere iptaline karar verdi. Aslinda bu kararin sonucunun 15 Ekim’de açiklanmis olmasi dolayisiyla bir sürpriz etkisi yaratmadi. 
Bu iptal kararinin açiklandigi 15.10.2009 tarihinden sonra, 2009 yilinda uygulanan tarifeye göre brüt ücret gelirleri 50.000 TL’yi asan ve dolayisiyla ücretlerinin söz konusu rakami asan kismi yüzde 35 oraninda vergilendirilen ücretliler, kendilerinden kesilen vergilerle ilgili olarak isverenlerine muhtasar beyanname ekinde ihtirazi kayit dilekçesi verdirerek dava açabilirler. Aslinda bize göre bu davanin ücretliler tarafindan açilabilmesi için ihtirazi kayda da gerek yoktur. Çünkü burada mükellef konumunda olan ücretliler ne vergiyi hesaplamakta ne kesmekte ve ne de idareye ödemektedirler. Bu isler ve islemler, kanunun verdigi yetkiye istinaden, idare ile mükellef arasinda bir üçüncü kisiyi olusturan, vergi sorumlusu sifatini haiz isverenler tarafindan yapilmaktadir. 
Dava açma süresi, ücretlilere ödemenin yapildigi günden itibaren 30 gündür. Bu davada, kesilen verginin tamaminin iptalinin degil, yüzde 27 ile yüzde 40 arasindaki vergi farkinin iptalinin talep edilmesi gerekmektedir. 
Bu davalarin açilmasinda uygulamada iki noktada tereddüt olusmustur. Bunlardan birincisi, ücret ödemelerinin geç yapildigi hallerde dava açma süresinin de ödemeye göre hesaplanip hesaplanmayacagi konusundadir. Idari Yargilama Usulü Kanunu’na göre tevkif (stopaj) suretiyle ödenen vergilerde dava açma süresi hak sahiplerine ödemenin yapildigi günü izleyen günden itibaren islemeye baslayacaktir. Ancak Gelir Vergisi Kanunu stopajin yapilmasini, nakden veya hesaben ödeme tarihine baglamis olmasi dolayisiyla buradaki ödemeyi de “nakden” veya “hesaben” ödeme olarak anlamak gerekmektedir. Bu nedenle dava açma süresinin hesabinda, nakdi ödemenin geç yapildigi hallerde, ücrete hak kazanilan ve dolayisiyla bordro yapilan tarihin dava açma süresinin hesabinda dikkate alinmasi gerekecektir. 
Bu konudaki ikinci tereddüt ise bu davanin isveren tarafindan bu durumdaki ücretliler için toplu olarak açilip açilamayacagidir. Uygulamada bazi isverenlerin ücretlilerden vekâlet veya temsil yazilari toplayarak bu davayi açtiklari görülmektedir. Bize göre bu mümkün degildir. Yargi anlayisinda da bu davanin mükellefler tarafindan açilmasi gerekmektedir. Çünkü verginin eksilmeye yol açtigi malvarligi mükellef durumundaki ücretlinin malvarligidir. Davanin idare aleyhine sonuçlanmasi halinde, alacak hakki ücretli lehine olusacaktir. Ücretli ile isveren arasindaki hizmet akdinde ücretinin net olarak kararlastirilmis olunmasi, bana göre, bu durumu etkileyen bir unsur degildir. 
Anayasa Mahkemesi’nin ücretlilerle ilgili iptal karari, kararin Resmi Gazete’de yayimlanmasindan 6 ay sonra yürürlüge girecektir. Ancak iptal hükmü, Resmi Gazete’de kararin yayimindan önce Yüksek Mahkeme’nin Maliye Bakanligi’na resmen duyurdugu karari ile sabit hale gelmistir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin yürürlük için verdigi süre, yasama organina yöneliktir. 
Yargi anlayisinda mahkemelerin anayasaya aykiriligi sabit olmus hükümleri kararlarina esas alamayacaklari pek yerinde olarak benimsendiginden, inancimiz bu davalarin kazanilacagi yönündedir. 
Ancak sunu da belirtmeliyim ki, 15 Ekim 2009 öncesi veya sonrasinda dava açilmamis dönemler için Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettigi yüksek orana göre fazla vergi ödemis ücretlilerin, bu fazla ödenen vergileri düzeltme talebi ve daha sonra yargi yolu ile geri almalari, bana göre mümkün degildir.

08.02.2010  | Referans Gazetesi