HOLDİNGİN
GRUP ŞİRKETİNE İŞTİRAK SATIŞININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Dr. A.
Bumin Doğrusöz
Dünya
Gazetesi / 9.7.2020
Geçen
yazımda Kurumlar Vergisi Kanununun (KVK) istisnaları düzenleyen 5/1e maddesinde
yer alan “kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak
hisseleri satışından doğan kazançların %50'lik kısmı”na yönelik istisna ile
ilgili bir özelgeden söz etmiştim. Söz konusu Özelgenin konusu kısaca; bir
holdingin, banka borçlarını ödemek için kaynaklarına müracaat ederek
borçlandığı iştirakine, borçlarına karşılık holding yapılanmasında yer alan bir
diğer iştirakinin hisselerini satmasının istisnadan yararlanıp
yararlanamayacağı konusu irdelenmekteydi.
Büyük Mükellefler
Vergi Dairesi Başkanlığınca 07.01.2019 tarihinde 64597866-125[5/1-e]-E.360 sayı
ile verilmiş Özelge’de; “şirketiniz aktifinde yer alan iştirak hisselerinin,
%100 hissesine sahip olduğunuz grup şirketiniz ... A.Ş.'ye olan borcunuz
karşılığında bu şirkete satılması durumunda, aktifinizde yer alan iştirak
hisseleri adı geçen grup şirketinizde yine iştirak hissesi olarak var
olacağından ve söz konusu iştirak hisselerine ... A.Ş. aracılığıyla dolaylı
olarak sahip olmaya devam edeceğinizden, bahse konu satıştan elde edilecek
kazançla ilgili olarak Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinde düzenlenen istisnadan yararlanılması mümkün
bulunmamaktadır” denilmiştir.
Özelgeyle ortaya
konulan idari anlayış ilk bakışta doğru görünmekteyse de derinlemesine
incelendiğinde pek çok çelişkiyi ve sorunu barındırmaktadır. Kurumlar vergisi
uygulamasında holding veya grup yapılanmasından kaynaklanan sorunlar giderek
büyümektedir.
Burada ilk irdelenmesi gereken soru, holding
veya grup yapılanması içerisinde yer alan Şirketlerin ellerindeki gayrimenkul
veya iştirak hisselerini birbirlerine satmalarının istisna kapsamında
değerlendirilip değerlendirilmeyeceğidir. Kanunda bu konuda bir engel yoktur.
Ancak her durumda bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir. Nitekim
uygulamada bir holding yapılanmasında bir taşınmazın kısa aralıklarla şirketler
arasında satış yoluyla dolaştırılmasıyla grup şirketlerinin sermayelerinin bir
anda sun’i olarak yükseldiği de görülmüştür.
Bu nedenle bu soruya ancak ilke bazında olumlu cevap verilerek her olayı
kendi içerisinde değerlendirmek gerekecektir. Nitekim bu kötü örnekte, istisna
uygulamasını reddeden anlayışla yapılan cezalı tarhiyatlar Danıştay tarafından
onanmakla birlikte, grup şirketler arası satışın istisnadan yararlanmasını
kabul eden Kararlar da mevcuttur.
İlke
bazında, grup şirket içerisinde yapılan iştirak hissesi (veya taşınmaz)
satışlarında, her bir şirketi ayrı ve bağımsız bir tüzel kişilik olarak görmek
gerekmektedir. Eğer grup içerisinde yer alan şirketlere, grup şirketi diye
yaklaşılacaksa, aynı yaklaşımın örtülü sermaye veya örtülü kazanç dağıtımı
müesseselerinde de göstermek ve farklı bir anlayışla yaklaşmak gerekir.
Tabii
ki burada grup şirketlerinin, vergiyi içertmek maksadı ile peçelemeli
davranışlarda bulunup bulunmadığı da önem taşımaktadır. Peçelemede maksat,
verginin içertilmesidir. İşlemlerde bu maksadın bulunup bulunmadığının
kontrolünde ise istisnanın amacı bir test aracı olarak kullanılabilir. İstisnanın temel amacı kısaca, kurumların mali
yapılarının güçlendirilmesinin teşvikidir, ekonomik açıdan şirketlere ilave
imkân sağlamayan işlemler istisna kapsamı dışında kalacaktır.
Bu
açıdan bakıldığında Özelgeye konu Holding, iştirakinin kaynaklarını banka kredi
borçlarını ödemek için kullanmış ve neticede iştirakine borçlanmış, sonra
elindeki bir başka iştirak hisselerini borçlarına karşılık iştiraki şirkete
satmıştır (İstisnadan yararlanmak istediğine göre buradan da bir kazanç
sağlamıştır). Holdingin banka kredi borçlarını azaltmakla veya kapatmakla, bir
başka deyişle pasifini küçültmekle ekonomik yapısını güçlendirdiği açıktır.
Burada, şirketlerin ayrılığı prensibini bir kenara bırakıp, “satılan iştirak
hisseleri yine aynı grubun içerisinde yer almaktadır ve dolayısıyla grubun
ekonomik yapısı aynıdır” denilemez. Kaldı ki Holding’in iştirak hisselerine bu
defa dolaylı olarak sahip olduğu görüşü, Genel Tebliğde de yer bulan “Grup
şirketlerinin her birinin ayrı tüzel kişilikleri bulunduğundan, her bir
şirketin söz konusu istisnadan yararlanabilmesi mümkündür” açıklaması ile
bağdaşmamaktadır.
Burada
idari anlayış, bir anlamda “satış kazancı ile aynı nev’iden iktisadi kıymet
edinme yasağına” atıf yapmaktadır. Kanunda yer almayıp, Genel Tebliğ ile adeta
ihdas edilen bu ilke de inceleme elemanlarınca bir mutlak ilke gibi
anlaşılmaktadır. Bu ilkenin Genel Tebliğ’de ihdas sebebi bence peçelemeli
işlemlere cevaz verilmemesidir. Amaç, Taksim’deki binasını iyi müşteri çıkınca
satıp, Şişli de bina satın alan bir şirketi istisnadan yararlandırmamaktır.
Ancak yaşamda olaylar bazen çok farklı şekilde gelişebilmektedir. Örneğin banka
kredi borçlarını kapatmak için Şirket Merkezinin bulunduğu Maslakdaki binasını
satan, ancak borçlarını kapattıktan sonra kalan parayla merkez olarak kullanmak
üzere Şişli de mütevazi bir daire satın alan bir şirketi istisnadan yararlandırmamak,
bence haksızlıktır.
Aslında holding yapılanmalarında veya grup şirketlerinde sorun, grubun bir veya birkaç şirketinin finansman açısından güçlü olmalarına karşılık, diğer şirketlerinin mali açıdan zayıf veya kötü durumda olmalarından kaynaklanmaktadır. Mali gücü zayıf olan şirketler, doğal olarak güçlü şirketlerin mali olanaklarından yararlanmak istemektedir. Burada grup anlayışını veya grupların oluşum/varlık sebeplerini (ratio legis) bir kenara bırakıp, “güçlü şirketin fonlarına dokunulmasın, güçsüz şirket pahalı para olan banka parasını kullansın, kredi alsın” denilemez. Ancak şu anda grup dayanışması, transfer fiyatlandırması, örtülü sermaye faizi gibi müesseselerle, istisna engellemeleri ve KDV yükleri ile ortadan kaldırılmakta ve şirketlerin holding çatısı altında yapılanmalarının yaratacağı sinerji yok edilmektedir. Bu sorunun ortadan kaldırılması holding ve grup şirketleri şeklindeki yapılanmalar için “nakit havuzlama (cash pooling)” sisteminin getirilmesi ile mümkündür. Bu gün batı şirketler hukuklarının çoğunda kabul edilmiş bu sistemin, ticaret hukukumuz içerisinde yer almaması, bahsettiğimiz pek çok sorunun da temel kaynağıdır. Peki, “nakit havuzlama (cash pooling)” müessesesi nedir? O da gelecek yazımda.