VERGININ YASALLIGI ILKESI
Dünya Gazetesi / 31.10.2018
Anayasamizin 73. maddesin 3. fikrasinda yer alan “vergi, resim, harç ve
benzeri yükümlülükler kanunla konulur, kaldirilir ve degistirilir.” hükmü ile
ifade olunan “verginin yasalligi ilkesi”, bati demokrasilerinde uzun bir
tarihsel gelisme sonucu ortaya çikmis ve çagdas anayasalara girmis bir ilkedir.
Ilkenin tarihinin parlamentolarin tarihi ile eszamanli oldugu söylenebilir.
Anayasamizin bu ilkeyi benimseyen hükmü, kanun koyma hak ve yetkisini
T.B.M.M.’ne veren 87. maddesi ve yasama yetkisinin devredilmezligi ilkesine
iliskin 7. maddesi ile birlikte degerlendirildiginde; vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülüklerin ancak T.B.M.M. tarafindan konulup
kaldirilabilecegi veya degistirilebilecegi, yasama organinin bu yetkisinden vaz
geçemeyecegi ve bu yetkisini yürütme organina birakamayacagi veya
devredemeyecegi veya bu anlama gelecek bir tasarrufta da bulunamayacagi sonucu ortaya
çikmaktadir. Anayasamizin benimsedigi bu kuralin da iki istisnasi vardir.
Bunlardan birincisi 73. maddenin son fikrasinda, ikincisi ise 167. maddede
düzenlenmistir ki, bu günkü yazimizin konusunu bunlardan birincisi
olusturmaktadir. Aslinda bu düzenlemeler de yetki devrini içermesi dolayisiyla
Anayasa md.7’ye aykiri ise de bizzat Anayasa’da düzenlendigi için Anayasaya
aykirilik iddiasi ileri sürülemez. Ancak burada, Anayasa Mahkemesinin bir vergi kanununu Anayasaya aykiri bularak iptal
etmesi ve dolayisiyla söz konusu verginin kalkmasi halinin, bir yasama yetkisinin
kullanilmasi halini olusturmayacagini da belirtelim.
"Anayasa koyucu her çesit mali yükümün kanunla konulmasini
buyururken, keyfi ve takdiri
uygulamalari önlemeyi amaçlamistir. Kanun koyucunun yalniz konusunu belli
ederek bir mali yükümün ilgililerine yükletilmesine olur vermesi, bunun kanunla konulmus sayilmasi için yeterli
olamaz. Mali yükümlerin matrah ve oranlari, tarh ve tahakkuku, tahsil usulleri,
yaptirimlari, zamanasimi, yukari ve asagi sinirlari gibi çesitli yönleri
vardir. Bir mali yüküm bu yönleri dolayisiyla, yasayla yeterince
çerçevelenmemisse, kisilerin sosyal ve ekonomik durumlarini, hatta temel haklarini etkileyecek keyfi
uygulamalara yol açabilmesi mümkündür. Bu bakimdan mali yükümler, belli basli
ögeleri de açiklanarak ve çerçeveleri kesin çizgilerle belirtilerek yasalarla
düzenlenmelidir." (Anayasa
Mahkemesinin E.1986/5 K.1987/7 sayi ve 19.3.1987 tarihli Karari)
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararinda vurgulanan bu saptamasindan da
görüldügü gibi, bir verginin yasama organinca konulmus sayilabilmesi için, onun yalnizca konusunun kanunla belirlenmesi
yeterli degildir. Verginin konusundan
baska orani veya miktari, indirimleri, istisna ve muafiyetleri tarh, tahakkuk
ve tahsil usulleri, yaptirimlari, zamanasimi vb. konularinda kanunla
düzenlenmesi zorunludur. Bazi hususlarin ilgili kanunla düzenlenmeyip bir baska
kanuna atif yapilarak belirlenmesini de, Anayasamiz açisindan, mümkün kabul
etmek gerekir.
Vergi ödevi dolayisiyla taraflar arasina dogan iliski, yalnizca kamusal
bir borç - alacak iliskisi degildir. Bu maddi iliskinin yaninda, sekli vergi
hukukunu olusturan ve usule yönelik bir kisim ödevler de vardir. Kaynaktan
kesme yönteminde oldugu gibi üçüncü sahislarin vergilerini onlar adina ödeme,
defter tutma, bildirimde bulunma, belgeler (fatura, serbest meslek makbuzu,
perakende satis fisi düzenleme, irsaliye kesme vb.) düzenleme, defter ve
belgeleri saklama gibi sekli yükümlülükler de genis anlama vergi ödevinin
kapsaminda yer alir. Bu nedenle bu hususlarin da kanun koyucu tarafindan
düzenlenmesi zorunludur. Ögretide genel kabul gören görüs de, vergiye iliskin
sekli bir mükellefiyetin getirilmesine iliskin bir yasama yetkisinin yürütme
organina devrine, Anayasa'ca cevaz verilmedigi yönündedir. Örnegin Maliye
Bakanligina yasal defterleri tutmayin, yasanin düzenledigi belgeleri
düzenlemeyin, yerine su defterleri tutun, su belgeleri düzenleyin deme
yetkisinin verilmesi bu ilkeye aykiridir (VUK md. 257). Beyanname disinda
sürekli bir takim formlar istenilmesi de bu ilke açisindan tartisilmalidir.
Mükelleflerin vergi ödeme maliyetlerini yükseltecek sekilde sekli ödevler ihdas
etme yetkisi bu ilkeye göre yasama organina ait olmasi gereken bir yetkidir. Bakanlar
Kuruluna bile verilemeyecek yetkiler, Maliye Bakanligina evveliyetle
verilemez.
Ancak özellikle 2. Dünya Savasi sonrasinda sosyal
devlet ilkesinin gelismesi, ekonomilere daha hizli müdahale gereksinimlerin
ortaya çikmasi, yürütme ve icra organlarinin artik seçimle olusan organlar
haline gelmis olmasi dolayisiyla yürütmeye duyulan güvenin artmasi vb.
gelismeler verginin yasalligi ilkesinde de bazi yumusamalar olusmus ve
Anayasalarda bu konunun istisnalarina da yer verilmeye baslanilmistir. Nitekim
bizim Anayasamizin 73. maddesinin son fikrasinda da, “vergi, resim harç ve
benzeri mali yükümlülüklerin muaflik, istisnalar ve indirimleriyle oranlarina
iliskin hükümlerinde kanunun belirttigi yukari ve asagi sinirlar içinde
degisiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” hükmü yer almistir. Görüldügü
gibi bu hükme göre Yasama Organi, Bakanlar Kuruluna, vergi kanunlarinin
belirtilen konularina iliskin hükümlerinde degisiklik yapma yetkisini bir
Kanunla verebilmektedir. Ancak bu yetkiyi taniyan Kanunun, degisiklik yapma
yetkisinin hangi sinirlar içerisinde kullanilabilecegini de göstermesi
gerekmektedir. Bir baska anlatimla, bu yetkinin asagi ve yukari sinirlari
kanunla gösterilmelidir. Uygulamada da
çesitli vergi kanunlarina konulan hükümler ile Bakanlar Kuruluna bu konuda
yetki tanindigi ve kullanildigi görülmekte ve bilinmektedir.
Ancak bu yetkiler taninirken, taninan yetkilerin sonuçlari da dikkate
alinarak degerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasamizla münhasiran yasama
organina taninmis bir yetkinin kullanilmasi sonucunu doguracak sekilde, Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi mümkün olamaz.
Bu yetkinin degerlendirilmesini ve kapsamini da gelecek yazimizda
yapalim.
Xxxxxxxxxxxxxx xxxxxxxxxxxxxxxxx xxxxxxxxxxxxxxxxxx
VERGININ YASALLIGI ILKESI – 2
Dünya Gazetesi / 02.11.2018
Türk Vergi Sisteminde Anayasa madde 73/3’de yer alan ve ögretide
“verginin yasalligi ilkesi olarak adlandirilan “vergi, resim, harç ve benzeri
yükümlülükler kanunla konulur, kaldirilir ve degistirilir” seklindeki
düzenlemeye istisna getiren ayni maddenin son fikrasindaki “vergi, resim harç
ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflik, istisnalar ve indirimleriyle
oranlarina iliskin hükümlerinde kanunun belirttigi yukari ve asagi sinirlar
içinde degisiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” düzenlemesine
dayanilarak Bakanlar Kuruluna pek çok yetki birakilmistir.
Bu açidan bakildiginda Bakanlar Kuruluna birakilamayacak yetkilerin
Maliye Bakanligina verilmesi evveliyetle mümkün degildir. Vergi Kanunlarinin
çesitli hükümlerinde yer alan “esas”i düzenleme yetkisini Bakanliga veren
düzenlemeler, Anayasa’ya aykiridir. Bakanliga anca “usul”ü düzenleme yetkisi
verilebilir. Örnegin hangi vergilerde izaha davet yapilacagini belirleme, hangi
hallerde, ucu açik sekilde gerekli görülen hallerde vergi sorumlulugu ihdas
etme yetkilerinin Bakanliga verilmesi verginin yasalligi ilkesi ile
çelismektedir. Bu örnekleri çogaltmak mümkündür. Bu sekilde yetki asimini içeren ve yasa
koyucunun öngörmedigi kosullar veya uygulama sekilleri belirleyen pek çok
düzenleme örnegini Danistay Kararlarinda bulmak mümkündür.
Bakanlar Kuruluna vergi kanunlari ile alt ve üst sinirlar belirlenmek
suretiyle birakilan yetkiler, sekli olarak ilk bakista uygun gibi görünmekle
birlikte, bu yetki devirlerinin, özleri açisindan da irdelenmesi zorunludur.
Ilk önce; yürütme organina orani sifira indirme yetkisinin verilip
verilemeyecegi tartismalidir. Ögretide kimi verilebilir demekte, kimi yazar ise
verilemez demektedir. Bence burada ikili ayirim gerekmektedir. Eger oran, bir tahsil
yöntemini ifade ediyorsa bu yetki verilebilir. Örnegin serbest meslek
kazançlarinda stopaj orani tahsile iliskindir. Bakanlar Kurulu stopaj oranini
sifira indirse bile vergi kalkmaz, bu kazançlar yillik beyanname ile
vergilendirilebilir. Buna karsilik mevduat faizinde stopaj orani veya emlâk
vergisinde vergi orani, tarhiyata iliskindir. Burada oran sifirlanirsa, vergi
artik tarh edilemez ve o mükellef için o dönem itibariyle kaldirilmis olur.
Burada böyle bir yetki taninabilecegini savunanlarin söyledigi, “bakanlar kurulunun
tekrar orani yükseltme olanagi var olduguna göre vergi kalkti denilemez”
seklindeki gerekçeleri ise, Bakanlar Kuruluna kanunu istedigi zamanlarda
uygulama yetkisini devretmek anlamini içereceginden daha tehlikelidir.
Okurlarimiza yabanci gelmeyecek bir örnekle bir soru daha ortaya
atalim. Bir ürünün çesitli sekillerine göre yasa koyucunun çesitli oranlar
belirledigini düsünelim. Örnegin (A) özelliginde olanlar için % 25, (B)
özelliginde olanlar için % 45, (C) özelliginde olanlar için % 90 oraninda vergi
belirleyen yasa koyucunun Bakanlar Kuruluna bu oranlari % 1’e kadar indirme ve
üç katina kadar artirma yetkisi verdigini düsünelim. Bakanlar Kuruluda bu
yetkisine dayanarak (A) özelliginde olanlarin vergi oranini % 75, (B)
özelliginde olanlarin vergisini % 60, (C) özelliginde olanlarin vergisini ise %
10 oraninda belirlemis olsun. Bu yetki kullanimi acaba Anayasaya uygun kabul
edilebilir mi?
Bakanlar Kurulunun bu örnekteki vergi orani düzenlemesi seklen
uygundur. Ancak burada yapilan bence yeni bir vergi ihdasidir. Çünkü yasa
koyucunun daha fazla vergilendirilmesini öngördügü ürün, en az vergilenen hale
dönüsmüstür. Yasa koyucunun belki tesvik amaciyla en az vergilendirilmesini
öngördügü ürün, en fazla vergilenen hale dönüsmüstür. Her iki durumda da verginin
ayniligindan söz edilebilir mi?
Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeleri kararlarina konu etmis ve konunun
fazlaca tartismasina girmeden, mahkemelerce gönderilen iptal taleplerini
reddetmistir. Ancak bu kararlarda doyurucu gerekçelere rastlamak bana göre mümkün
degildir.
Bir baska soru da, Gelir Vergisi Kanunu md. 94, Kurumlar Vergisi Kanunu
md. 15 ve 30 örneginde de sorulabilir. Yasa koyucu bu maddeleri kabul ederken
standart bir oran belirlemisken, Bakanlar Kurulunca Kanun (veya degisiklikleri)
yayinlanir yayinlanmaz ve daha uygulanmadan oranlarin farklilastirmasi
düsülürse, sanirim burada da sorunla karsilasilabilir. “Acaba Kanun maddesine
bu oranlar yazilamaz mi” yoksa “yasa koyucu simdilik böyle bilsin görüsü ile mi
hareket edildigi” gibi sorulari sormak pekala mümkün olabilir.
Görüldügü gibi ilke basittir ama is uygulamaya gelince, ilkeyi yasama
aktarmaya baslayinca isler karismaktadir. Bu is sadece bizde degil, dünya da
böyledir.