ARANMAYAN KÂR PAYLARI HAZINEYE YATMAYIP
GELIR YAZILACAK
Dr. A. Bumin DOGRUSÖZ
Dünya Gazetesi 2.7.2019
Anayasa Mahkemesi, Yozgat 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin basvurusu (daha önce usul yönünden 2018/45 sayili karari ile
reddettigi basvurusunun usulî eksiklikler giderilerek yinelenmesi) üzerine
verdigi E.2018/136 K.2019/21 sayi ve 10.4.2019 tarihli Karari ile 12/6/1933
tarihli ve 2308 sayili “Sirketlerin Müruru Zamana Ugrayan Kupon Tahvilât ve
Hisse Senedi Bedellerinin Hazineye Intikali Hakkinda”ki 4 maddelik Kanunu iptal
etti. Söz konusu iptal karari 20.6.2019 tarih ve 30807 sayili Resmi Gazete’de
yayimlanarak yürürlüge girdi.
Konuyu biraz açalim.
Kanun; anonim ve limited sirketlerin pay
senetleri ile sermayesi paylara bölünmüs komandit sirketlerin komanditer
ortaklarina ait pay senetlerinin ve bu sirketlerin tahvillerinin kanuni mazeret
bulunmaksizin bes yillik zamanasimina ugrayan faiz, kâr ve ikramiye gibi
menfaatleriyle bu sirketlerin pay senetleri ile tahvillerinden bedele eklenmis olanlarinin
on senelik zamanasimina ugrayan bedellerinin devlete intikal etmesini düzenlenmektedir.
Anayasa Mahkemesi, söz konusu zamanasimi
konusunun Borçlar Kanununun 146 ve 147. maddelerinde düzenlendigine, söz konusu
düzenlemeler sonucu zamanasimina ugrayan ve Sirket açisindan borç niteligindeki
söz konusu tutarlarin eksik borca dönüstügüne, Kanunun 1929 yilinda yasanan
ekonomik buhranin bir yansimasi olduguna ve devlete gelir yaratma amacini
tasidigina, oysa günümüzde bu gerekçenin geçerliligini yitirdigine, kamu
harcamalarinin vergi ve benzeri kanuni yükümlülüklerle karsilanmasi
gerektigine, düzenlemenin kamu yarari amaci tasimasina karsilik, ölçülü
olmadigina ve dolayisiyla mülkiyet hakkina müdahale niteligini tasidigina
deginerek 2308 sayili Kanun
düzenlemesini Anayasaya aykiri bulmus ve iptal etmistir. Karar gerekçesi ile
degerlendirildiginde dogrudur. Zaten ögretide de bu yönde görüsler ileri
sürülmekteydi.
Dolayisiyla artik sermaye sirketlerinin
zamanasimi süresince aranmamis ve aktardigimiz nitelikteki kâr payi, faiz,
ikramiye gibi borçlarini zamanasimi süresi sonunda mal sandigina yatirma
yükümlülükleri - Karara kadar bu yükümlülüklerini yerine getirmemis sirketlerde
dahil olmak üzere - ortadan kalkmistir.
O zaman su soru ortaya çikmaktadir.
Zamanasimina ugramis ve
artik Sirket açisindan borç niteligini yitirmis degerlerin akibeti ne
olacaktir. Anayasa Mahkemesi bu hususa kararinda; “zamanasimi gerçeklesene
kadarki süreçte sirketin mal varliginda borçlarin karsiligi olarak yer alan
degerler, zamanasimin gerçeklesmesi ile birlikte sirketin üzerinde serbestçe
tasarrufta bulunabilecegi öz varliga dönüsmektedir” seklinde deginmistir.
Kanaatimce Sirketin bu
tutarlari gelir yazmasi gerekecektir. O halde soru, bu gelir yazilmasi gereken
tutarlarin vergiye tabi olup olmayacagi sekline dönüsmektedir.
Bu noktada, özelikle kâr
paylari açisindan söz konusu tutarlarin zaten kurumlar vergisine tabi tutuldugu
ve istirak kazançlari istisnasindan yararlanmasi gerektigi savi ileri
sürülebilir. Ancak istirak kazançlari istisnasinin daha önce kurumlar vergisine
tabi tutulmus kâr paylarini degil, bir baska kurumun sermayesine istirak
karsiliginda elde edilen kâr paylarini vergiden istisna ettigi dikkate
alindiginda, bu istisnanin uygulanma olanagi olmadigi anlasilacaktir. Öte
yandan burada Vergi Usul Kanunu 117/3 de söz edilen mükerrer vergiden de söz
edemeyiz. Çünkü maddenin aradigi “vergilendirme dönemi ayniligi” burada söz
konusu degildir. O halde gelir yazilan bu tutarlar, vergiye de tâbi olacaktir.
Sonuç olarak Anayasa
Mahkemesi Karari ile yeni vergi kaynagi dogmustur.
Konunun dogasi geregi
ortaya çikan ancak Anayasa md.73/3’e aykiri olan bu sonucun ve ayrica transfer
fiyatlandirmasi ve örtülü kazanç dagitiminda ortaya çikmis ve bir anlamda
benzeri olan sorunun giderilebilmesi için, istirak kazançlari istisnasinin
yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Bilindigi gibi kurumlarin iliskili kisiden elde ettikleri gelirlerden; ödeyen açisindan örtülü sermaye faizi veya transfer fiyatlandirmasi yolu ile örtülü dagitilan kazanç teskil eden ve bu sebeple elde eden kurum açisindan temettü kabul edilen gelirler de, elde eden kurumun diger kurumun sermayesine istirakinin olmamasi halinde, istirak kazançlari istisnasindan yararlandirilmamakta ve bu suretle çifte vergilendirmeye yol açilmaktadir. Bu sorunun giderilmesinin de ancak istirak kazançlari istisnasinin yeniden düzenlenmesi ile mümkün oldugunu daha önce de yazmistim.