YABANCILARDAN
ALACAKLARDA ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI
Dr.
A. Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya
Gazetesi 10.9.2020
Vergi Usul Kanununun 323. maddesine göre
tahsili mümkün olmayan bir alacağın şüpheli alacak karşılığına konu edilerek
vergi matrahının dışında bırakılabilmesi için; alacağın ticari veya zirai
faaliyetle ilgili olması, dava veya icra safhasında bulunması, borçlunun iflas
etmiş olduğu hallerde alacağın iflas masasına yazdırılmış olması gerekmektedir.
Dava veya icra takibine değemeyecek kadar önemsiz alacaklarda ise yapılan
protestoya rağmen veya yazılı şekilde birden fazla istenilmiş olmasına rağmen
ödenmemiş olması gerekmektedir.
Dava safhasında olma, ülke içinden olan
alacaklar için Türk Mahkemelerinde dava açılmış olma halini ifade etmektedir.
Peki alacak, bir yabancıdan (yabancı ülkede mukim yabancıdan) ise yine Türk
Mahkemelerinde dava açmak yeterli olacak mıdır?
Önce şu hususu belirteyim. Yetkili ve görevli
mahkemenin belirlenmesi ile mahkemede hangi ülke hukukunun uygulanacağı
meselesi, farklı konulardır. Bu nedenle bir Türk Mahkemesi bir ihtilafı Fransız
kanunlarına göre çözebileceği gibi, bir İngiliz Mahkemesi de Türk Kanunlarına
göre de ihtilafı çözebilir. Bu gibi hallere özellikle velayet, miras hukuku
gibi ihtilaflarda rastlanılmaktadır. Bu nedenle konumuz dışındadır.
Bir ticari ilişkide sözleşmenin tarafları,
aralarında çıkabilecek ihtilafların hangi ülke hukukuna göre çözümleneceğine
ilişkin kurallar kararlaşlaştırabilecekleri gibi bu ihtilafların hangi ülke
mahkemelerinde çözümlenebileceğine dair kurallar konusunda da anlaşabilirler.
Ben yazımda taraflar arasında bu şekilde bir anlaşmanın var olmadığı halleri
dikkate alacağım.
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkında Kanunun 40. maddesine göre “Türk
mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki
kuralları tayin eder.” O halde yabancılardan olan alacaklar konusunda Türk
Mahkemelerinin yetkili olup olmadığını anlamak için iç hukuka bakmak
gerekmektedir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 50. maddesinde “para veya teminat borcu için takip hususunda
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yetkiye dair hükümleri kıyas
yolu ile tatbik olunur” hükmü yer almıştır. Demek ki yabancıların ticari
alacaklarla ilgili olarak icraya verilmesi konusunda da, yabancılara dava
açılmasında da -1086 sayılı Kanunun yerini alan- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununa bakmak gerekecektir. 6100 sayılı Kanunun “sözleşmeden doğan davalarda
yetki” başlıklı 10. maddesinde ise “sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa
edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” kuralına yer verilmiştir.
O halde sorunu çözmek için, ticari borçlarda
ifanın nerede yapılması gerektiği sorusuna yanıt aramak gerekecektir. Bu
sorunun yanıtı ise 6098 sayılı Borçlar Kanununun 89. maddesinde,
belirlenmiştir. Maddeye göre, taraflar arasında açıkça veya örtülü şekilde aksi
kararlaştırılmış olmadıkça para borçlarının ifa edilmesi gereken yer,
alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeridir.
Bu düzenlemelere göre; Türk mahkemelerinin
yetkisi konusunda 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında
Kanunun 40. maddesine göre iç hukuka bakmak gerekmektedir. İç Hukukta ise icra
konusunda İcra ve İflas Kanunu'nun 50. maddesi yetki konusunda adli yargının
usul kanunu olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na yollama yapmakta, Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ise “ifa yeri mahkemesinin” yetkili olduğunu söylemektedir.
Para borçlarında ifa yeri ise Borçlar kanununun 89. Maddesine göre alacaklının
yerleşim yeridir. O halde Türk firmaları veya şirketlerinin, yabancı
şirketlerden olan alacaklarını dava yoluyla takip etmek istemeleri halinde,
Türk Mahkemeleri de yetkilidir.
Bu nedenle Türk şirketlerinin yabancı
şirketlerden olan para alacakları için Türk Mahkemelerinde dava açmış olmaları,
bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayırabilmek için yeterlidir. Mutlaka
alacaklının bulunduğu ülkede dava açmak, ilgili ülkede yüksek yargı harçları ve
vekâlet ücretlerini ödemek şart değildir.
Nitekim bu konuda açılan davalarda da yargı
anlayışı, görüşümüz doğrultusundadır. Bu konuda örnek olarak, Danıştay 3.
Dairesinin E. 2011/5130 K.2015/10182 sayı ve 28.12.2015 günlü Kararı ve
Danıştay 4. Dairesinin E. 2008/399 K.2010/3271 sayı ve 27.5.2010 günlü
Kararlarını gösterebilirim.
Bu nedenle idari anlayışa hâkim olan ve
ihtilaflara sebebiyet veren, “yabancılardan olan ve tahsil edilemeyen
alacaklarda şüpheli alacak karşılığı ayrılabilmesi için ilgili ülkede dava veya
icra yoluna başvurulmuş olması gerektiği” şeklindeki görüşün gözden geçirilmesi
gerekmektedir.