SIRKETLERIN ZAMANASIMINA UGRAMIS KÂR PAYLARI

20.08.2015 Dr. Bumin DOGRUSÖZ - 4935 görüntülenme YAZDIR

 

SIRKETLERIN ZAMANASIMINA UGRAMIS KÂR PAYLARI

(20.8.2015 tarihli DÜNYA Gazetesinde yayimlanmistir)

            Sermaye sirketlerinin kurulusunda temel amaç, kâr elde etmek ve nihayetinde bu kâri ortaklarina dagitilmasini saglamaktir. Öte yandan sermaye sirketlerinden anonim sirketler, tahvil adi verilen menkul kiymet ihraci suretiyle, amaçlarinda kullanmak üzere üçüncü sahislardan orta ve uzun vadeli fon da toplayabilir. Tahvil ihraç ederek fon toplayan sirketler, tahvil karsiliginda sirkete borç verenlere, faiz adi verilen bir ödemede bulunurlar.

            Sirketlerde bazen ve genellikle küçük rakamli olan kâr paylarinin veya faizlerin tahsil edilmedigi görülmektedir. Ancak tek tek alacaklilari açisindan küçük olan bu rakamlar, toplanildiginda büyük rakamlar olusturabilmektedir.        

            Söz konusu sirketlerin hissedarlarinin kâr payi veya tahvil sahiplerinin tahvil faizi alacaklarinda zamanasimi süresi Borçlar Kanununun 147 ve 1933 tarihli 2308 sayili Kanunun 1. Maddesi uyarinca bes yildir. Bu süre kâr paylari açisindan sirket ana sözlesmesi ile uzatilabilir, ancak kisaltilamaz.

            Zamanasimina ugrayan borçlar, “eksik borç” haline dönüsür. Eksik borçlarda borç devam eder, borçlu isterse yine ödeme yapabilir, ancak alacakli artik hukuk yollari ile ve cebri takip yaparak alacagini elde etmek olanagina sahip degildir. Yani böyle bir borcun ödenmesi, sadece borçlunun insafina baglidir.

            Anilan zamanasimi süresi, sirketlerin tahvil faizi borçlarinda, tahvilin faizinin ödeme vadesinden itibaren baslar. Kâr paylarinda ise zamanasimi, yetkili organ tarafindan kârin dagitilmasi için öngörülen tarihten itibaren baslar. Örnegin bir anonim sirkette genel kurul tarafindan kâr dagitimi karari verildikten sonra her hangi bir tarih belirtilmemisse genel kurul tarihinden, eger kârin dagitimi için bir tarih belirlenmisse veya tarih belirleme yetkisi yönetim kuruluna birakilip da yönetim kurulunca bir tarih belirlenmisse bu tarihten itibaren zamanasimi süresi islemeye baslar.

            Zamanasimi süresi, ödeme yapilmamasinin kanuni bir mazerete dayanmasi halinde islemez. Örnegin kâr payi, hissenin kime ait oldugu konusundaki bir ihtilaf dolayisiyla mahkemece verilmis bir tedbir kararina istinaden ödenmemisse, tedbir karari süresince zamanasimi islemez.

            Zamanasimi süresi içerisinde sirketten tahsil edilmemis kâr paylari ile tahvil faizlerinin akibeti,  12.6.1933 tarihli ve halen de yürürlükte bulunan “Sirketlerin Müruru Zamana Ugrayan Kupon, Tahvilat ve Hisse senedi Bedellerinin Hazineye Intikali Hakkinda Kanun” ile belirlenmistir.

            Bu Kanununun 1. maddesine göre, sermaye sirketlerinin zamanasimina ugramis kâr paylari ve tahvil borçlari, devlete intikal ettirilmek zorundadir. Görüldügü gibi anilan Kanun, alacaklisi tarafindan tahsil olunmayarak zamanasimina ugrayan borçlarin borçluya kalmasi (borçlunun pasifinde azalma suretiyle mal varliginin artisina yol açmasi) seklindeki genel prensipten ayrilmis ve bu tutarlarin devlete intikalini öngörmüstür.

            Kanuna göre sirketler, zamanasimina ugramis kâr payi ve/veya tahvil faiz borçlarini, zamanasimina ugradigi tarihten itibaren üç ay içinde mahalli mal sandigina yatirmak zorundadirlar. Bu yükümlülügün yerine getirilmemesi halinde uygulanacak yaptirim 2308 sayili Kanunda “yatirilmasi gereken meblagin üç misli tazminat” olarak belirlenmistir. Her ne kadar madde tazminattan söz edilmisse de, burada söz konusu olan idari para cezasidir.

            Zamanasimina ugramasi dolayisiyla hazineye intikal ettirilesi gereken tutarlar ile intikal ettirilmemesi halinde ödenmesi gereken tazminat, Devlet açisindan bir kamu alacagi niteligindedir. Dolayisiyla hazinenin bu alacaginin takip usulü, 6183 sayili Amme Alacaklarinin Tahsil Usulü Hakkinda Kanun ile belirlenmis olan usuldür. Bu nedenle hazineye yatirilmasi gereken tutarin yatirilmamasi halinde, hazine alacagi üzerinden gecikme zammi hesaplanmasi da söz konusu olacaktir.

            Ancak özel hukuk teorisi ve anayasa hukuku açisindan 2308 sayili Kanunu degerlendirecek olursak, bu Kanuna hukuksal dayanak bulmanin zorlugu ile karsilasmaktayiz. Her seyden önce zamanasimina ugramis borç tutari üzerinde borçlunun sahip oldugu tasarruf / mülkiyet hakki zedelendigi gibi, Kanunun öngördügü akibet özel hukukun eksik borçlar için öngördügü sonuçlarla da çelismektedir. Sirf kâr payi veya faiz alacaklisinin, alacagina süresinde sahip çikmamasi, sirketin tasarrufunda olan söz konusu tutarin, hazineye intikal ettirilmesi için bir sebep degildir.

            Söz konusu Kanun geçmiste Anayasa Mahkemesinin denetiminden geçmis ve Anayasaya uygun bulunmussa da bu Karar 18.2.1965 tarihli ve çok eski bir karardir. Kaldi ki bu Kararda ileri sürülen “söz konusu menfaat ve bedeller, sirketlerin zimmetlerinde bulunan borçlardan ibarettir, bunlar üzerinde mülkiyet hakki bulunmadigi meydandadir” seklindeki gerekçenin hukuksal tutarliligi da yoktur. Eger bu görüs kabul edilecekse, özel hukukun bir temel ilkesi yok edilerek, sirketlerin bütün zamanasimina ugramis borçlari için benimsenmesi gerektiginin de ileri sürülmesi gerekir ki, bu da pek anlamli olmaz. 

            Anilan 2308 sayili Kanun tekrar Anayasa Mahkemesine tasinirsa, eminim çok farkli bir sonuç ortaya çikacaktir. Daha yeni hükümet kurulamamis, meclisin komisyonlari olusmamis ve bir baska yeni seçime giderken, “sen neden bahsediyorsun” demezseniz,  olmasi gereken, Kanun Koyucunun bu Kanunu yürürlükten kaldirmasidir. Galiba umut yine Anayasa Mahkemesinde. Tabii ki, bir mahkeme konuyu oraya tasirsa.