KULLANICILARDA
İZAHA DAVET
Dr. A. Bumin
Doğrusöz
Dünya
Gazetesi 13.8.2020
Vergi Usul Kanununun 370. maddesinde düzenlenen “izaha
davet” müessesesinin uygulamasına ilişkin idari anlayış, 519 sayılı Vergi Usul
Kanunu Genel Tebliği ile değiştirilmiş ve daha önceki 482 sayılı Genel Tebliğ
ile uygulamada önemli değişikliklere gidilmiştir.
Yeni genel Tebliğde, mükelleflerden
izah istenecek konuların sayılması şeklindeki yöntemden vazgeçilmiş, izah
istenilecek konular tamamen uygulama birimlerinin takdirine bırakılmıştır.
Özellikle sahte veya yanıltıcı belge kullanımında getirilen yöntem ise, ileride
tartışmalara yol açabilecek niteliktedir. Bu yazımda ben özellikle bu yöntem
üzerinde durmak istiyorum. Önce yöntemi kısaca özetleyelim.
Bu
yöntemde, konuya ilişkin olarak hakkında vergi incelemesi bulunmayan veya ihbar
olmayanların, sahte veya
muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiilinin işlemiş olabileceklerine
dair yapılan ön tespitlerde, kullanılan sahte veya muhteviyatı itibarıyla
yanıltıcı belge tutarının bir takvim yılında 100 bin Türk lirasını aşmadığı veya
bu tutarı geçse dahi ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının %5’ini aşmadığı
hallerde mükelleflere, Değerlendirme Komisyonunca SMİYB ön tespit yazısı tebliğ
edilecektir.
Burada sınırların tespitinde, belge tutarları,
vergiler hariç (yani KDV hariç) tutarlar üzerinden dikkate alınacaktır. İlgili
yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının hesabında ise, tespit tarihine kadar
verilen KDV beyannamelerinde yer alan indirilecek KDV'ye ilişkin her bir KDV
oranı ayrı ayrı esas alınmak suretiyle söz konusu toplam mal ve hizmet
alışlarına bakılacaktır. Mal ve Hizmet alışlarında, KDV’den istisna olan
alışların niçin dikkate alınmadığının izahı ise Genel Tebliğ’de yoktur.
Bu ön tespit yazısında mükellef, SMİYB ön tespit
yazısının tebliği tarihinden itibaren 30 gün içerisinde ön tespitle ilgili hiç
verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan
vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi ve ödeme süresi geçmiş bulunan
vergilerin, gecikme zammı oranında hesaplanacak izah zammı ile birlikte aynı
sürede ödenmesi şartıyla vergi ziyaı cezasının ziyaa uğratılan vergi üzerinden
%20 oranında (indirimli olarak) kesileceği bildirilecektir.
Dikkat edilirse burada izah yoktur. Sahte belge
düzenleyeneler ile kullananlar arasındaki ticari ilişki, belge düzeni, bedelin
ödenme şekli gibi hususlar incelenmeden kişileri kullanıcı olarak suçlamak
haksızdır. Zira pek çok olayda sahte belge de düzenleyenlerin, gerçek ticari
faaliyetlerinin de bulunduğu veya bulunabileceği, hususu hiç
düşünülmemiştir.
Öte yandan kullanıcı olmakla eleştirilen bir mükellef
incelemeye sevk edildiğinde, vergi müfettişleri 306 sayılı Vergi Usul Kanunu
Genel Tebliği uyarınca belgenin bilerek kullanılıp kullanılmadığına da
bakmakta, bu hususu raporlarında kast unsuru açısından belirtmektedir. Oysa
burada Değerlendirme komisyonu bu hususa dahi bakamayacaktır. Çünkü mükellefin
savunma hakkı yoktur.
Bu müessese burada, bir mükellef hakkında sahte belge
düzenleyicisi diye rapor düzenlendiğinde, ondan belge alıp kullanmış olan bütün
mükellefleri belge kullanıcısı olarak düzeltme beyanına davet etme amacıyla
kullanılacaktır. Yani, önceden vergi dairelerinin kod listelerine göre yazdığı
yazılara biraz daha ciddiyet kazandırılacaktır. Ancak dikkate edilirse, burada
“izah” ve “değerlendirme” yoktur. Mükellefin savunma hakkı yoktur.
Özellikle sahte belge düzenleyicisi veya kullanıcısı savıyla
yazılan raporların delillendirmedeki kalitesi ve önemli miktarının yargıdan
döndüğü de dikkate alınırsa, müessesenin bu yönü itibariyle itibar göreceğini
düşünmüyorum.
Kesilecek % 20 cezanın matrahı da belli değildir.
Vergi ziyaı cezasının bir katı üzerinden mi, yoksa üç katı üzerinden mi
hesaplanacağı da açık değildir.
Bir başka açık olmayan nokta da, beyana davet edilen
mükellefin bu davete icabet etmemesi halinde yapılacak incelemede, vergi
müfettişinin 306 sayılı Genel Tebliğe dayalı olarak, “bilmeden kullanılmıştır”
veya “kastı yoktur” şeklinde Rapor yazıp
yazamayacağıdır. Eğer yazabilir derseniz, savunmayı almadan mükellefi beyana
davet eden Değerlendirme Komisyonunun haksızlık yaptığı ve haksız beyana davet
yaptığı tescillenmiş olmayacak mıdır?
Öte yandan anılan Genel Tebliğ’de “Vergi Usul
Kanununun 370 inci maddesinin (b) fıkrası kapsamında %20 oranında kesilen vergi
ziyaı cezasına ilişkin ihbarnamelerin tebliği üzerine tarhiyat sonrası uzlaşma
başvurusunda bulunulamayacağı ancak cezada indirim müessesesinden
yararlanılabileceği” hükme bağlanmıştır. Genel tebliğin bu düzenlemesinin yasal
dayanağı da yoktur. Bu cezaya muhatap olanlar, yine de uzlaşmaya müracaat edip,
alacakları ret cevabını yargıya taşırlarsa, Genel Tebliğin bu kısmı muhtemelen
iptal edilecektir.
Burada “gecikme zammı” oranında olmakla birlikte “izah
zammı” kavramı ortaya çıkmaktadır. Kanunda bu kavram olmamakla birlikte,
Kanunların hep, gecikme zammı alınır demek yerine, gecikme zammı oranında
alınacak bir yeni faiz kavramı getirmesini de anlamak mümkün değildir. Zira bu
şekildeki düzenlemelerin hepsi, bu yeni faizin gider yazılıp yazılamayacağı
tartışmasını körüklemektedir. Biraz daha açalım. Vergi kanunları gecikme faizi
ile gecikme zammının gider yazılamayacağını hükme bağlarken, pişmanlık zammı,
tecil faizi, izah zammı gibi diğer fer’i ödemelerde susmaktadır. Kanunların
lafzi yorumunu yapacak olursak, bu fer’i ödemelerin hepsinin gider
yazılabileceği sonucu çıkmaktadır.
Kısacası, 370 sayılı genel Tebliğin, sahte ve
muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanıcılarına ilişkin bölümü, bence
sorunludur ve gözden geçirilmesi gerekmektedir.