KURUMLARIN SORUNLARI
Dr.
A. Bumin DOĞRUSÖZ
Dünya
Gazetesi 26.4.2018
Hatırlanacağı
gibi 2006 yılında 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun yerini 5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanunu aldı. O günden bu yana yaklaşık 12 yıl geçti. Kanunun
bir çok hükmü başarı ile yaşama aktarıldı. Ama bazı hükümleri aynı başarıyı
sağlayamadı. Bu başarıyı sağlayamama bazı noktalarda idarenin anlayış ve
tutumundan bazı noktalarda ise çelişkili içtihatlardan kaynaklandı. Özellikle
transfer fiyatlandırması veya örtülü sermaye gibi bazı düzenlemeler ise
şirketler dünyasında sıkıntılara yol açtı.
Pek
çok temel Kanun, Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu veya İhale Kanunu gibi temel
kanunlar, günümüze kadar pek çok değişiklik geçirirken, onlara nazaran 5520
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu - hükümetlerin izlediği politikalara göre
istisna düzenlemesi ekleyen değişiklikler bir kenara bırakılırsa – çok az
değişiklik geçirmiştir. Bu açıdan bakılırsa başarılı bir Kanundur. Başarılı
olmasını biraz da “ortak aklın” eseri olarak geniş katılımlı Vergi Konseyi
tarafından hazırlanmasına borçludur. Bu çalışmaya, Tasarı üzerinde son söz
sahibi olan Maliye Bakanlığı pek az müdahale etmiş ve öylece Meclise
sunulmuştur.
Ancak
tabii ki, siyasal/ekonomik politikalardaki gelişmeler, teknoloji dünyasındaki
ilerlemeler ve bunları yansıtan iş dünyası aktörlerindeki yapısal değişimler,
Kurumlar Vergisi Kanununun da gözden geçirilmesi gerekli kılmıştır. En
basitinden, Kurumlar Vergisi Kanununun yürürlüğe girişinden sonra yeni bir
Ticaret Kanunu yürürlüğe girmiş, OECD nezdinde BEPS diye adlandırılan bir takım
kurallar benimsenmiş, sanal iş yeri gibi yeni oluşumlar ve giderek ağırlığı
artan elektronik ticaret yeni bir ticaret şekli olarak karşımıza çıkmış ve
sanal platformlar üzerinden ticaret yapılmaya başlanılmıştır.
Bu
yıl ise içinde bulunduğumuz salgın hastalık dolayısıyla bu sorunlara, umarım bu
yılla sınırlı kalacak, ancak geleceğe yönelik olarak mutlaka tedbirler
demetinin kapsamına alınmasına gereken yeni sorunlar eklendi.
Kurumlar,
hangi ölçütlerin dikkate alındığını kestiremediğim şekilde ikiye ayrıldı.
Mücbir sebep içinde olanlar ve olmayanlar şeklinde. Ulusal bile değil, küresel
bir salgınla karşı karşıya olmamıza karşılık,
şirketleşmiş yayıncı mücbir sebep içerisinde kabul edildi, kitapçı dışarıda
bırakıldı. Sinema filmi çeken şirket mücbir sebep içerisinde kabul edildi, dizi
film çeken şirket kapsam dışı kaldı. Anonim şirket kurarak rehberlik hizmeti
verenler kapsam dışında kaldı, ancak bu rehberler kollektif şirket kurarak
hizmet veriyorlarsa mücbir sebep içinde kabul edildi. Muhasebeci ve mali
müşavirler kapsam içinde kabul edildi, ancak şirketleştilerse kapsam dışı bırakıldı.
Oysa
mücbir şirketten, salgının yarattığı olumsuz ortamdan bütün şirketler etkilendi
zaten bu yüzden KDV iadeleri de aksadı. İhracatçı şirketin tedarikçisi mücbir
sebep kapsamı içinde olup, beyannamelerini vermiyorsa iade alamaz ve kendisini
döndüremez hale geldi.
Öte
yandan sermaye şirketlerinin, kâr dağıtımlarına da, 2019 yılı kârının % 25’i
şeklinde bir sınırlandırma geldi. Bu sınırlandırma da hem kişi ortakları hem de
kurumsal ortakları zor durumda bıraktı. Bu sınırlandırmanın istisnaları da
henüz açıklanmadı. Bütün geliri ortaklarından aldığı kâr payı olan, büyük
krediler kullanmış holdingler de zora girdi.
Vergi
hukuku dışındaki diğer düzenlemelerin de hem kendi içindeki yetersizlikleri hem
de vergi mevzuatı ile uyumunun dikkate alınmaması da kurumları zor durumda
bıraktı. Örneğin ücretsiz izne çıkartılan personelle ikale sözleşmesi yapılıp
yapılamayacağı, kısa çalışma ödeneği alan personele atıfet kabilinden ödeme
yapılırsa gider yazılıp yazılamayacağı soruları açıktadır.
Bu
noktada Hazine ve Maliye Bakanlığının insiyatif alıp, vergi alanında şu ana
kadar düzenleyici işlemlerle oluşan geçici/yeni düzenlemeleri bir bütün haline
getirmesi, aradaki boşlukları ve doğmuş eşitsizlik veya haksızlıkları bu
kapsamda gidermesi ve ayrıca diğer hukuk alanlarında (özellikle iş hukuku ve
sosyal güvenlik hukuku alanlarında) yapılan düzenlemeleri de vergisel sonuçları
itibariyle (ve belki ilgili bakanlıklarla da görüşüp, o alanlardaki sorunları
da açıklığa kavuşturacak şekilde) açıklığa kavuşturmaktır.
Hem
bu konuda hem alınabilecek tedbirler konusunda, belki çeşitli idarelerin ve
idarecilerin, akademisyenlerin, TÜSİAD, MÜSİAD gibi sivil toplum ve TÜRMOB,
TOBB gibi meslek kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla oluşan bir geçici
“Mali Mevzuat Kurulu” oluşturulabilir. Bu konularda mevzuatı mevcut Vergi
Konseyi, Vergi Danışma Komitesi, Mükellef Hakları Kurulu gibi kurumlardan da
tabii ki yararlanılabilir. Bu kurulların elektronik ortamda toplantılar
yapmasına öneriler oluşturmasına hiçbir engel yoktur.
Yoksa
bu salgın hastalık dolayısıyla yayınlanan düzenleyici işlemleri izlemek,
aralarındaki ilişkiyi kurabilmek, giderek uygulama sorunlarına yol açabilecek
düzeyde güçleşmektedir.