KUR
FARKINDAKİ HUKUKİ EKSİKLİK GİDERİLECEK Mİ?
Hasan AKDOĞAN
Dünya Gazetesi 19.12.2019
Sayın
okurlar, dünyadaki teknolojik gelişmeler ve özellikle bilişim teknolojilerinin
sunduğu olanaklar sayesinde; Ülkelerin üretim, tüketim, haberleşme, ulaşım hızı
artmakta ve bütün bunlara bağlı olarak da yeni buluşların ortaya çıkması, yeni
ekonomik oluşumlar yanın da uluslararası alanda royalti lisans hakkı gibi
hakların daha fazla korunması, dış ticaret hacmi ile dış ticarete konu eşyanın
ithal edilmesi sonrasında oluşan kıymet ya da matrah unsurlarının da
vergilendirilmesini gerektirmekte, bütün bunlara bağlı olarak da mevcut gümrük
mevzuatı bazen yetersiz kalmakta, bu oluşum ve gelişmelere yeterince cevap
veremiyor.
Her ne kadar Gümrük Yönetmeliği’nin 53.maddesinde istisnai kıymetle beyan da
olduğu gibi, gümrük idaresi gümrük mevzuatında düzenlemeler yapsa da, gümrük
mevzuatının yukarıda sayılan oluşum ve gelişmelerin gerisinde kaldığı ve hatta
yapılan hukuki düzenlemelerin birbiri ile çelişir hale geldiği de ortadadır.
KDV
Kanunu’nun 21/a maddesinde sözü edilen, spesifik tarifede, gümrük vergisinden muaf
eşyada, eşyanın CIF değerinin tespit edilemediği durumlarda istisnai kıymetle
beyanın nasıl yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yoktur.
Keza; KDV
Kanunu’nun 21/c fıkrası KDV matrahına eklenecek unsurları beyannamenin tescil
tarihi ile sınırladığından, Kanunu’nun 21/c fıkrası, 3065 sayılı KDV Kanunu’nun
21/a fıkrası ve Gümrük Yönetmeliğinin “İstisnai kıymetle beyan” başlıklı
53.maddesindeki düzenlemelerle çelişiyor.
KDV
Kanunu’nun 21.maddesinin (c) fıkrası KDV matrahına eklenecek unsurlardan;
Beyannamenin tescil tarihinden sonra, mal bedeli üzerinden hesaplanan fiyat
farkı kur farkı gibi ödemelerin nasıl beyan edileceği hususunu düzenlememiştir.
Uygulamada, beyannamenin tescil tarihinden sonra oluşan fiyat farkları istisnai
kıymetle beyan edilip ödenirken, aynı mahiyette olan kur farkları beyannamenin
tescil tarihinden sonra doğduğu ileri sürülerek KDV’nin matrahına eklenemiyor.
Anayasa
Mahkemesi’nin “… Devletin vergilendirme yetkisinin sınırı, aynı zamanda
kişilerin hak ve özgürlüklerinin de sınırını oluşturduğundan, bu yetkinin
keyfiliğe kaçacak biçimde kullanılmasının önlenmesi, hukuk devleti olmanın
gerekleri arasında öncelikli bir yere sahip bulunmaktadır. Vergilendirme
alanında olası keyfi uygulamalara karşı düşünülen ilk önlem, kuşkusuz yasallık
ilkesidir. Ancak, vergilerin yasayla getirilmesi, yalnız başına vergilendirme
yet-kisinin keyfi kullanılarak adaletsiz sonuçlar doğurmasını
engelleyemeyeceğinden, “yasallık il-kesi” yanında verginin “genel ve eşit
olması”, idare ve kişiler yönünden duraksamaya yol açmayacak “belirlilik
içermesi”, “geçmişe yürümemesi”, “öngörülebilir olması” ve “hukuk güvenliği”
ilkesine de uygunluğunun sağlanması gerekir...” şeklindeki kararı ışığında,
hukuki eksikliklerin giderilmesi gerektiği düşüncesini de ileri süren Ticaret
Başmüfettişi Sefa Yayla’nın Gümrük Ticaret Dünyası’nda yayımlanan makalesi
konuya ışık tutuyor.